SAAT
31 Ocak 2013 Perşembe
ESKİŞEHİR
ESKİŞEHİR
İç
Anadolu Bölgesi’nde bir il merkezi olan Eskişehir’in, doğu ve
güneydoğusunda Ankara, güneyinde Konya ve Afyonkarahisar, batısında
Kütahya ve Bilecik, kuzeyinde Bilecik, Bolu ve yine Ankara illeri
bulunmaktadır. Sakarya Nehrinin yukarı kesiminde yer alan Eskişehir’in
doğu ve kuzeyindeki doğal sınırını Sakarya Nehri oluşturmaktadır.
Eskişehir, Sakarya ve Porsuk Nehirlerinin suladıkları geniş düzlüklerle
bunları çevreleyen dağlardan oluşur. Porsuk Ovası; kuzeyden Bozdağ ve
Sündiken Dağları, güneyden Sivrihisar Dağları ve Türkmen Dağı’nın doğu
uzantılarıyla çevrilir. Ova, Kütahya il sınırından Eskişehir il
merkezine kadar oldukça eğimli, dar bir vadi şeklindedir. Porsuk
Çukurluğu olarak adlandırılan bu bölüm, il merkezine yaklaştıkça
genişlemeye başlar. Ovanın, Muttalip ve Sultandere köyleri arasında
yaklaşık 13 km. ye ulaşan genişliği, doğuda Çavlum Köyü yakınlarında
daralır ve l km.ye kadar iner. Ovanın genişliği, bu yöredeki Sepetçi ve
Fevziye Köyleri arasında 21 km. ye ulaşır. Daha sonra yeniden daralmaya
başlar. Ova, özellikle Refahiye Köyü’nden sonra dar bir vadiye dönüşür.
Porsuk Ovası’nın batı uzantısı, Sarısu Ovası olarak adlandırılan bir
ovada noktalanır. Sarısu Çayı’nın her iki yanında kuzeybatı-güneydoğu
doğrultusunda uzanır.
Sarısu
Ovası, kuzeyde Bozdağ, güneyde Küçük Türkmen Dağı ile çevrilidir.
İnönü’nün kuzeyinden başlayan ova, doğu yönüne akışlıdır ve fazla eğimli
değildir. Sarısu Ovası’nın en geniş yeri İnönü ile İstasyon
arasındadır. Burada yaklaşık 4 km. genişliğe ulaşır. Doğuya gidildikçe
yavaş yavaş daralır. Sarısu Ovası, Okubalı yöresinde bir boğazı aştıktan
sonra yeniden genişler. Ova, Eskişehir il merkezi yakınlarındaki
Karagözler Köyü’nün batısında Porsuk Ovası ile birleşir. İlin
güneybatısında yer alan Yukarı Sakarya Ovası, Porsuk Ovası’ndan sonra
Eskişehir’in en geniş düzlüğüdür. Yukarı Sakarya Ovası; kuzeyden
Sivrihisar Dağları ve Türkmen Dağı’nın kuzey uzantıları, batıdan Türkmen
Dağı’nın doğu uzantıları, güneyden ise Emirdağ ile çevrilidir. Bu
ovanın başlangıçta 14 km. olan genişliği, Sivrihisar’ın kuzeyinde 4 km.
ye düşer. Ovadaki en belirgin yükseltisi, Mahmudiye İlçesi’nin
batısındaki Kırgız Dağı’dır (1.301 m.). Yukarı Sakarya Ovası’nın en
geniş yeri Aksaklı ve Yukarı Kepen Köyleri arasındadır.
Eskişehir
il alanı daha çok platolar ve dağlarla kaplıdır. İldeki yaylalık
alanlar Türkmen Dağı’nın doğu uzantıları ile Bozdağ, Sündiken Dağları
üzerinde bulunmaktadır. Porsuk ve Sakarya Havzalarını birbirinden ayıran
Sivrihisar Dağları üzerinde de yaylalar vardır.
Sakarya ve Porsuk havzaları ile bu havzaları çevreleyen dağlardan
oluşur. Bu nedenle, il toprakları ana vadiler ve bu vadilerle birleşen
çok sayıda küçük vadilerce parçalanmış durumdadır. Havzanın sularını
toplayan Sakarya Irmağı’nın aktığı vadi, Sakarya Vadisi adını alır. Bu
vadi, Sakarya Irmağı’nın ilk kaynak alanlarında, yani Türkmen Dağı
kütlesinin doğu uzantıları üzerinde dar ve derindir. Seyitgazi
yöresinden sonra, vadi tabanı genişler ve doğuda Ankara il sınırına
kadar uzanır. Bu bölümde, vadinin geniş tabanı üzerinde Yukarı Sakarya
Ovası yer alır. Sakaya Vadisi, Ankara il sının yakınından kuzeye dön er
ve Porsuk Çayı ile birleşir. Vadinin bu kesimine Orta Sakarya Vadisi
denir.
Eskişehir’in
en önemli akarsuları Sakarya Nehri ve onun kollarından olan Porsuk
Çayı’dır. Çifteler İlçesi sınırlarında Sakaryabaşı denilen yerden çıkan
Sakarya Nehri Bardakçı Suyu ile, sonra Seydisu ve Sarısu ile birleşerek
güneydoğuya doğru akar. Çakmak Köyü yakınında Ankara - Eskişehir
arasında il sınırını oluşturarak kuzeye yönelir daha sonra da Porsuk
Çayı ile birleşir ve kuzeye doğru akar. Sarıyer Barajı’ndan sonra akışı
batıya döner. Porsuk Çayı Murat Dağı’ndan ve Kütahya’dan gelen iki ayrı
koldan oluşmuştur. Bu çay ilin kuzeyinde Porsuk Çayı ismini alır.
Kunduzlar, Kargın Deresi, Ilıcasu, Mollaoğlu Deresi, Sarısu,
Keskin-Muttalip dereleriyle birleşir, Pürtek Çayı’nı da içine alarak
Sakarya Nehri’ne ulaşır. Bu akarsular üzerinde Porsuk Barajı, Sarıyar
Barajı, Musaözü Barajı, Gökçekaya Barajı, Dodurga Barajı bulunmaktadır.
İlin yüzölçümü 13.652 km2 olup, toplam nüfusu 706.009’dur.
Ege,
Marmara ve İç Anadolu Bölgeleri arasında bir geçiş noktasında bulunan
Eskişehir ilinde Ege ve İç Anadolu’ya özgü iklim özellikleri görülse de,
sert bir kara iklimi hakimdir. Kışlar sert ve süreklidir. Yaz ayları
ise gündüzleri sıcak, geceleri serindir. Eskişehir İli’nde hakim olan
kara iklimine karşın, Sarıcakaya Vadisi’nde Akdeniz İklimi özelliklerini
gösteren "mikroklima" hakimdir.
İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, sanayii ve madenciliğe dayalıdır.
Türkiye’nin önde gelen gelişmiş illerinden biri olan Eskişehir’in zengin
bir tarımsal potansiyeli vardır. Büyük ölçüde makineleşmiş olan tarımda
modern yöntemler kullanılmaktadır. Başlıca tarım ürünleri, buğday,
arpa, şeker pancarı, patates, yulaf, soğan, ay çiçeği ve nohuttur.
Ayrıca Orta Sakarya Vadisinde susam ve pamuk yetiştirilmektedir.
Sarıcakaya ve Mihaliçcik ilçelerinde sebzecilik ve meyvecilik ileri
düzeydedir. Hayvancılık 1950’den sonra önem kazanmıştır. Başta İstanbul
olmak üzere tüketim merkezlerine canlı hayvan, et ve süt ürünleri,
yumurta, deri, bal ihraç etmektedir. Büyük baş hayvanlardan sığır,
küçükbaş hayvanlardan koyun ve tiftik keçisi yetiştirilir.
Maden kaynakları bakımından oldukça zengindir. Lületaşı, asbest, magnezit, bor ve perlit işletilmektedir.
1950’lerden sonra sanayi oldukça gelişmiştir. İlde büyük devlet
işletmelerinin yanı sıra yerel sermaye yatırımları ile gerçekleşmiş çok
sayıda özel kuruluş bulunmaktadır. Bunlar gıda, makine-imalat ve taş ile
toprağa dayalı sanayilerdir. Sanayi kuruluşlarının hepsi Eskişehir’de
toplanmıştır.
Eskişehir yöresinde yapılan kazılar, Kalkolitik Çağa kadar inen bir
yerleşimi göstermektedir. İl sınırları içerisinde Demircihöyük başta
olmak üzere höyükler, Pesinius (Ballıkaya), Naceloea (Seyirgazi), Midas
(Yazılıkaya), Iustinianopolis (Sivrikaya),Eodoxias (Gümüşkaya),
Dorylaion (Şarhöyük) gibi antik kentler bulunmaktadır.
Yörede
İ.Ö. 3000-2000 arasındaki İlk Tunç Çağı ile İ.Ö. 2000-1500 dönemindeki
Orta Tunç Çağından kalan yerleşim alanları bulunmaktadır. Bu dönemde,
Asur tüccarlarının, yöre sınırlarına dek etkin oldukları bilinmektedir.
Burada yapılan kazılarda, Hitit İmparatorluğu dönemini de kapsayan Son
Tunç Çağına ait (İÖ 1460-1200), az sayıda da olsa Hitit yerleşim
merkezinin varlığı saptanmıştır. Yazılıkaya’da yapılan kazılarda tespit
edilen höyüklerin büyük bir kısmında Hitit Çağına ait kültür belgeleri
bulunmuştur. M.Ö. 1200 yıllarında, Anadolu’daki Hitit egemenliğine son
vererek, geniş bir alana yayılan Frigler, Eskişehir Ovası, Sakarya Nehri
kolları ile Ankara’nın doğu ve batı bölümlerini kapsayan, güçlü bir
krallık kurmuşlardır. Merkezi, Polatlı yakınındaki Gordion olan bu
krallığın, güçlü bir siyasi yapısı olduğu görülmektedir. Bu tarihlerde
kurulan Pessinius (Ballıhisar), Midaeum (Karahöyük), Dorylaiun
(Eskişehir-Şarhöyük), Yazılıkaya (Midas) şehri gibi Frig şehirleri de
Eskişehir’in il sınırları içindedir.
Frigya
tarihinin en bilinen kralları, Gordion ve Midas’tır. Kral Midas, Frigya
İmparatorluğu’nu kurmuş ancak bu imparatorluk kısa ömürlü olmuştur.
(M.Ö. 725-675) Asurlularla Urartular arasındaki toprak kavgaları
Frigler’in bölgede kesin denetim kurmalarını sağlamış ancak, İÖ
VIII.yüzyılda güçlenen Lydia’nın baskısı ve ardı kesilmeyen Asur
akınları sonucunda güçsüzleşen Frigya egemenliği VII.yüzyılda Kimmerler
tarafından yıkılmıştır. Eskişehir yöresi, İÖ 676-546 arasında Lydia
yönetimi altında kaldı. Büyük İskender bölgeden geçerek Gordion
Krallığını yıkmıştır. Büyük İskender’in ölümünden sonra Gordion şehri
yine büyük savaşlara sahne olmuştur. Bunun nedeni, şehrin konumuyla
ilintilidir. Anadolu’yu kontrolleri altında tutmak isteyen pek çok
komutan, ordularıyla birlikte Gordion şehrini istila etmeye çalışmıştır.
Galatlar, ardından da M.Ö. 189 yılının sonlarında Romalılar bu bölgeyi
ele geçirmiştir. Özellikle Romalılar, Gordion şehrini yeniden restore
ederek, eski parlak günlerine dönmesini sağlamıştır. Uzun bir süre basit
bir köy olarak ayakta kalmayı başaran Gordion, sonunda muhteşem bir
şehir haline gelmiştir.
Bizans
çağında önem kazanan kentte imparator Iustinianus’un yazlık sarayından
söz edilmiştir. XIX.yüzyılda birçok gezgin ve bilim adamı, bölgeye
yaptıkları gezilerin ve araştırmaların sonucunda Eskişehir’in 3 km.
kuzeydoğusunda, Porsuk Çayı’nın kuzeyinde yer alan bugünkü adıyla
Şarhöyük ören yerinin antik Dorylaion şehri olduğunu saptamışlardır.
Burada 1989 yılında itibaren Kültür Bakanlığı ve Anadolu Üniversitesi
adına Prof, Dr. A. Muhibbe Darga başkanlığında bir ekip tarafından
arkeolojik kazılar yapılmıştır. Burada İlk Tunç Çağı’na inen bir
yerleşmenin olduğu saptanmıştır.
Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra doğudan gelen Türkler, 1074 yılında
Eskişehir’i almışlar, doğudan gelen Türk boylarını durdurmak isteyen
Manuel Kommenos, bunda başarılı olamayınca batıya doğru çekilmek
durumunda kalmıştır. Alparslan ve I. Kılıçarslan zamanında Eskişehir,
Haçlı Orduları’nın geçiş yeri olmuştur. Dorylaion - Şarhöyük, Bizans’ın
Selçuklulara karşı korunmasında büyük rol oynamış ancak 1176’da Selçuklu
Sultanı II. Kılıçarslan’nın Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’u mağlup
etmesinden sonra, Selçukluların egemenliği altına girmiştir. Bundan
sonra uzun bir zaman yıkık ve terkedilmiş olan Dorylaion-Şarhöyük’ün
yakınında, harabenin güneyinde yeni bir yerleşme kurulmuştur. W. M.
Ramsay’in bildirdiğine göre, büyük olasılıkla Dorylaion’un kalıntılarına
Eskişehir ismi verilmiş ve bu isim günümüze kadar gelmiştir.
Selçuklular
1289’da bölgeyi Osman Gazi’ye vermişlerdir. Orhan Gazi döneminde ise
bir süre Karamanoğullarının eline geçen Eskişehir, Sultan I.Murat
tarafından yeniden Osmanlı topraklarına katılmıştır. XVII.yüzyılda
yörede Celalî İsyanları olmuş ve bastırılmıştır. XIX.yüzyılda
Hüdavendigâr (Bursa) vilayetinin Kütahya sancağına bağlı bir kaza
merkezi olan Eskişehir’e, Kafkasya, Kırım, Romanya ve Bulgaristan’dan
gelen göçmenler yerleştirilmiştir.
I.Dünya Savaşı sonrasında buradaki demiryolu hattını denetlemek isteyen
İngilizler Ocak 1919’da Eskişehir’i işgal etmişlerdir. Ancak Kuvayı
Milliye’nin baskısı ile Mart 1920’de bu işgale son vermişlerdir.
Eskişehir,
Milli Mücadele yıllarında, uzun süre gündemde kalan bir şehir olmuştur.
İstanbul’u Anadolu’yu bağlayan demiryolu üzerindeki stratejik konumu,
iç çalışmalardaki rolü, Anadolu’yu istila etmiş olan Yunan Ordusu’nun
Orta Anadolu’ya geçişinin eşiğini oluşturması ve yeni devletin
kuruluşuna katkılarıyla önem kazanmıştır. Bundan sonra Yunanlılar
tarafından işgal edilmiş ve bir süre Yunan ordularının karargâhı
olmuştur (1921). 1921 yılında Eskişehir’e 40 km. uzaklıktaki İnönü’de,
Birinci ve İkinci İnönü Savaşları yapılmıştır. Stratejik konumu
bakımından önem taşıyan Eskişehir’in, Yunanlılar tarafından elde
tutulması son derece önemliydi. Bu yüzden Kurtuluş Savaşı’nın en
önemlilerinden olan, Birinci İnönü, İkinci İnönü ve Kütahya-Eskişehir
Savaşları, Eskişehir ’de gerçekleşmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın sonlarında
Büyük Taarruzla birlikte 2 Eylül 1922’de bu işgale son verilmiştir.
Cumhuriyetin ilanından sonra 1925’te il merkezi olmuştur.
Eskişehir’de
günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Çifteler Yazılı Kayalar
(Midas), Seyitgazi Kalesi, Sivrihisar Kalesi, Sivrihisar Ulu Camisi
(1275), Sivrihisar Hoş Kadem Camisi (XIII.yüzyıl), Alaeddin Camisi
(1220), Kurşunlu Camisi ve Külliyesi (1525), Setit Battal Gazi Külliyesi
(XIII.yüzyıl), Sivrihisar Ulu Camisi (1275), Sivrihisar Hazinedar
Mescidi (XIII.yüzyıl), Sivrihisar Kılıç Mescit Camisi, Sivrihisar Mülk
Köyü Türbeli Mescidi (XII.yüzyıl), Sivrihisar Gecek Ulu Camisi (1175),
Sivrihisar Hamam Karahisar Camisi (XIII.yüzyıl), Mihalıçcık Yunus Emre
Anıtı, Şeyh Edebali Türbesi (XIII.yüzyıl), Yunus Emre Türbesi, Seyit
Gazi Eyvan Türbesi (XIII.yüzyıl), Üryan Baba Türbesi, Sucaeddin Veli
Baba Horasani İlyas Türbesi (XVI.yüzyıl), Himmet dede Kümbeti (1229),
Alemşah Kümbeti (1327-1328), Hoca Yunus Kümbeti, Seyit Gazi Selçuklu
Hamamı (XIII.yüzyıl), Sivrihisar Seyitler hamamı (1490), Sivrihisar
Hamamkarahisar Hamamı (1175), Seyit Gazi Bardakçı Köyü Hamamı
(XV.-XVI.yüzyıl), Seyit Gazi Kervansarayı, Sivrihisar Gecek Köyü
Çeşmesi, Sivil mimari örneklerinden Yeşil Efendi evi bulunmaktadır.
Ayrıca Erler, Kıymet, Şengülcük, Yenice Kaplıcaları; Aslanlı Mabet,
Doğanlı Kale, Gerdek kale Mağaraları; Seyit Gazi yakınında Büyük yayla,
Çifteler İhsaniye Köyü yakınında Sakaryabaşı, Alpi bucağı yakınında
Taycılar mesireleri bulunmaktadır.
Eskişehir Gezgin Gözüyle
Frig Vadisi:
Antik kent Eskişehir'e 90 km. uzaklıkta Han ilçesine bağlı olan
Yazılıkaya Köyü bitişiğinde yer almaktadır. Vadide Frig Krallığı, Lidya
Krallığı ve Pers İmparatorluk döneminde üç ayrı yerleşme evresinin
bulunduğuna ilişkin birçok temel ve yapı kalıntısına rastlanmıştır.
Diğer yandan, Midas Anıtı'nın çevresinde akropol üzerinde bir kentin
varlığına ilişkiler bulgular saptanmıştır. Kayalık bir platform üzerine
kurulmuş ve Erken Tunç Çağlarında yerleşim görmüş olan Midas
(Yazılıkaya) Friglerin dini merkezi olmuştur. Antik şehirde Hitit
kültürüne ait kendi stilleri ile yaptıkları kaya kabartmalarına
rastlanmıştır. Hititlerden sonra Frig kenti olarak gelişen Yazılıkaya'da
Frig kültürüne ait kale duvarları, yerleşim yerleri, kaya kabartmaları,
kaya anıtları, su sarnıçları, sunak yerleri, karlıklar, kaya mezarları,
basamaklı anıtlar, nişler, antik yollar olmak üzere 33 adet eser
bulunmaktadır. Bunlar doğa koşullarından dolayı yıpranmış olsalar da
günümüze ulaşabilmişlerdir. Roma ve Bizans çağlarında Frig yapıtlarının
çoğu dini amaçlarla tahrip edilmiş, yerlerine kaya barınakları ve kaya
mezarları yapılmıştır. Kaya yüzeyine bir tapınağın cephesi biçiminde
işlenen Frig kaya anıtları, sembolü, kutsal hayvanı aslan olan Frig
dini, tek tanrısı ana tanrıça Kybele'ye adanmıştır. Vadinin ormanlık
kısmında, Çukurca Köyü'nden Kümbet Köyü'ne kadar uzanan bölgede 25'e
varan anıt, kült anıtları, açık hava ve doğa tapınakları, kale, mezar ve
diğer eserler bulunmaktadır.
Pessinus:
Ana tanrıça Kybele'ye ithafen Sivrihisar İlçesi'nin Ballıhisar Köyü'nde
kurulmuş bir şehirdir. Tapınak kenti olarak bilinen Pessinus Romalılar
döneminde de kutsallığını ve önemini korumuştur. Bugün kente ait
stadyum, tiyatro, tapınak, su kanalı ve nekropola ait kalıntılar
bulunmaktadır. Antik kentte 1967 yılından beri arkeolojik kazılar
yapılmaktadır. Kazıdan çıkan eserler Ballıhisar'daki müzede
sergilenmektedir.
Doryleaum: Helenistik, Roma ve Bizans
Çağlarını yaşamış Höyük kentin kuzey bitişiğinde ve Muttalip Köyü'nün
doğusunda yer almaktadır. Höyüğe ve eteklerinde yer alan temel hafriyat
sırasında çıkarılan Helenistik, Roma ve Bizans Çağlarına ait eserler
Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.
Karacaşehir:
Roma ve sonra Bizans Çağı'nda yapılmış, Osmanlılar tarafından takviye
edilmiş kale kenti olarak anılan Antik Kent Eskişehir'e 6 km. uzaklıkta,
Karacaşehir Köyü'nün güneybatısında yer almaktadır. Günümüzde, kentin
müdafaa surları tamamen yıkılmış, yalnızca doğu ve batı girişindeki
kulelerden küçük parçalar kalmıştır. Kalenin içerisinde karargah
binaları, sarnıç ve sokaklar, ev harabeleri görülmektedir. Midas Anıtı:
Yazılıkaya platformunun kuzeydoğu yamacında doğuya bakan cephede yer
alan anıt bazılarınca Yazılıkaya, bazılarınca da Midas Anıtı olarak
adlandırılmıştır. Antik kent adını bu anıttan almıştır. Kentin en önemli
yapıtı olan anıt, Frig kaya anıtlarının en görkemlisi, bölgenin ve
dünyanın en önemli eşsiz yapıtlarındandır. Nasrettin Hoca'nın Evi: Dünya
mizah edebiyatında önemli bir yer tutan fıkralara sahip Nasrettin Hoca
1208 yılında, Sivrihisar'ın Hortu Köyü'nde doğmuştur. Eskişehir' in
Sivrihisar İlçesi ve Hortu Köyü'nde her yıl Nasrettin Hoca'yı anma
şenlikleri ve adına halk edebiyatı seminerleri düzenlenmektedir.
Kurşunlu Cami:
Odunpazarı semtinde, Paşa Mahallesi’ ndedir. Merdivenli kapıdan
girildiğinde ortada şadırvan, sağ tarafta menzilhane, sol tarafta
aşhane, karşıda cami görülür. Bu cami, Veziri-sanî Mustafa Paşa
tarafından 1525 yılında yaptırılmıştır. Cami 1961-1962 yıllarında
yenilenmiştir. Caminin arkasındaki büyük kubbeli semahane, medrese
odaları ve ön taraftaki sütunlu açık mekân, buranın bir Mevlevi tekkesi
olduğunu kanıtlamaktadır.
Seyyit Battal Gazi Külliyesi:
Seyitgazi
İlçesinde, 150 metre yüksekliğinde Üçler Tepesi’ nin doğuya bakan
yamaçları üzerindedir. Bu külliye Seyyit Battal Gazi’ ye ithafen
yaptırılmıştır (1207 - 1209).
Anadolu’nun Bizans İmparatorluğu egemenliği altında bulunduğu M.S. 700
yıllarında, İslamiyet henüz Anadolu içlerine yayılmamıştı. İslamiyeti
kabul etmiş olan Emeviler doğudan sık sık Bizans’a karşı Anadolu’ nun
içlerine akın yaparak Anadolu’ yu ele geçirmek ve İslamiyeti yaymak
istemişlerdir. 720-740 yıllarında sıklaşan bu akınlardan birinde Seyyit
Battal Gazi lakabı ile anılan bu efsaneleşmiş halk kahramanı, bugünkü
Seyitgazi ilçesinin bulunduğu (antik adı Nakolea) Mesih Kalesi olarak
bilinen bölgede 740 yılında şehit düşmüştür. Bizans’a karşı yapılan
savaşlarda büyük kahramanlıklar
gösteren ve İslamiyetin Anadolu’ da yayılmasında büyük katkısı olan,
yıllar yılı nesilden nesile kahramanlıkları anlatılan Seyyit Battal Gazi
adına 1207-1208 yıllarında Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Alaattin
Keykubat’ ın annesi Ümmühan Hatun tarafından türbe ve cami
yaptırılmıştır. Daha sonra Ümmühan Hatun için de burda iki katlı eyvan
biçiminde bir türbe eklenmiştir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve gelişme
dönemlerinde; onarım, yeniden yapım eklemelerle yapılan topluluk külliye
halini almıştır. Osmanlı Devleti döneminde vakıflaştırılmış Cumhuriyet
Dönemi’ ne kadar dini eğitim, tören ve toplantıların yapıldığı medrese
ve tekke olarak kullanılmıştır.
Bugün mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olan ve 1954 yılına kadar
harap bir durumda bulunan külliye, bu tarihte yapılan geniş bir
restorasyon çalışması ve çevre düzenlemesi ile bugünkü durumuna
getirilmiştir. Yapılan ışıklandırma sistemi ile geceleri
aydınlatılmakta, etkileyici görünümü, turistik ve dini amaçlı
ziyaretçileri ile Seyitgazi ilçesine canlılık kazandırmaktadır.
Şeyh Edebali Türbesi:
Şeyh Edebali, Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Beyin kayınpederidir.
Şeyh Edebali’ nin türbesi şehrin Odunpazarı semtindeki Odunpazarı
mezarlığı’ nın içindedir. Türbe, II. Abdülhamit tarafından restore
edilmiştir.
Şeyh Şahabattin Türbesi:
İçinde iki sanduka bulunan ve yeni bir dikdörtgen yapı olan türbe, Kurşunlu Camiisi’ nin batısında yer almaktadır.
Yunusemre Külliyesi ve Türbesi:
Eskişehir Mihalıcçık ilçesi Yunusemre beldesinde (Sarıköy) dir.
Eskişehir-Ankara demiryolu yakınından geçmektedir. Yunusemre bu dünyada
yaşayan insanları sevgiye, birlik ve beraberliğe çağıran bir hak
aşığıdır. Mezartaşının ön cephesinde yazılı olan "Gelin Tanış Olalım,
İşi Kolay Kılalım, Sevelim Sevilelim, Bu Dünya Kimseye Kalmaz"
sözlerinde Yunus Emre’nin yaşam felsefesi özetlenmektedir.
Nasrettin Hoca’nın Evi:
Ünlü mizah ustası Nasrettin Hoca, 605 (1208-1209) yılında Sivrihisar’ın
Hortu köyünde doğmuştur. İlk bilgilerini köy imamı olan babasının
yanında öğrenmiştir. Daha sonra Akşehir’ e giderek Seyyid Mahmud Hayrani
ve Seyyid Hacı İbrahim gibi devrin tanınmış alim ve ariflerinden bilgi
öğrenmiş, nasip almıştır.
Hocanın ayrıca Konya Medresesi’ nde okuduğu, Akşehir’ de, Sivrihisar’ da
ders okutup imamlık ve hatiplik yaptığı sanılmaktadır. Bundan başka
hocaya ait olduğu ileri sürülen eski bir mezar taşı üzerindeki vefatı
683 (1284) dür. Mezarı Konya ili Akşehir ilçesindedir.
Nasrettin Hoca adı, zekası ve fıkralarıyla dünyaca tanınmış bir halk
filozofudur. Hoca’ nın hayat, tabiat ve cemiyet içindeki insanı, keskin
görüşler ve zeki söyleyişlerle karikatürize eden nükteleri yalnız bir
milleti değil, bütün insanlığı tatmin edecek değerde olduğundan bu Türk
zekası başka milletler arasında da tanınmış ve sevilmiştir. Türk halk
zekası ise, bu nüktelerde kendi mizah dehasını bularak onları sevmiş,
yaymış, bütünlemiş ve çoğalmıştır. Nasrettin Hoca Fıkraları batı
dillerine de çevrilmiştir. Nasrettin Hoca İran, Mısır, Irak gibi
ülkelerde, Kafkaslarda, Balkan ülkelerinde ve Avrupa ülkelerinde de
tanınan ünlü bir mizah ustasıdır.
Doğanlı Kale:
Bu kale, Seyitgazi ilçesinin Çukurca Köyü yakınındadır. Kalenin üst
kısmındaki kaya "doğan" a benzediğinden bu ismi almıştır. Bir Frig eseri
olan Doğanlı Kale’nin iç kısmına, Bizans ve Roma çağlarında, yeraltı
geçitleri ve mezar ilave edilmiştir.Yapı, içindeki merdivenler ve
odalarla delik deşik bir görünüm sergilemektedir.
Gerdek Kaya Anıtı:
Çukurca Köyü’nün 500 m. güneybatısında bulunan bir ’mezar anıtıdır. Dor
stili bir tapınak cephesi taklit edilerek oyulmuş bu mezar anıtında,
içerlek iki kapı ile iki ölü odasına girilmektedir. Cephesi doğuya bakan
bu anıt, Yunan-Roma Çağı’nı anlatmaktadır. Alınlığın üstündeki kaya
çıkıntısı üzerinde, başsız bir aslan figürü de görülmektedir.
Yazılıkaya (Midas Kenti):
Çiftelere 39 km. uzaklıkta bulunan Yazılıkaya, binlerce yıl önce kayalık
bir platform üzerine kurulmuştur. 1315 metre yükseklikte, dikdörtgen
şeklindeki, Frigya yaylası üzerinde bulunmaktadır. Roma devrindeki
yazarlar, bu bölgenin havasının sağlıklı ve toprağının bereketli
olduğundan söz etmişlerdir. Bardakçı Suyu da bu bölgeden geçmektedir.
Midas Anıtı, Frigya sanatının tipik bir örneğidir. Bu anıt, bir mezar
anıtı olmayıp, Frigya’da pek çok kaya anıtı örneğinde görüldüğü gibi,
bir Kybele (Ana Tanrıça) heykeli koymak üzere yapılmıştır. Anıtın
üzerinde Frig yazıları olduğundan "YAZILIKAYA", yazılarda ise "MİDAS"
adı geçtiğinden "MİDAS AMİTİ" denmiştir. Kült anıttır. Midas Anıtı’nın
M. Ö. 550 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır. Kaya üzerinde, bir
tapınağın cephesi biçiminde işlenmiştir. Cephesi doğuya bakmaktadır.
Anıtın en ilginç yönü, üzerinde henüz çözülememiş olan ve ilk kez 1839
yılında Ch. Texiker tarafından yayınlanan, üç yazıtın bulunmasıdır.
Birinci Yazıt:
Alınlığın
üzerindeki kaya çıkıntısı üzerinde bulunan 11 m. uzunluğunda ve 45 cm.
büyüklüğündeki harflerin yazılı olduğu bir yazıttır. Frig dili ile
ilintili "ATEŞ" ve "MİDAİ" sözcükleri belirgin olarak okunmaktadır.
Ateş, Frigliler’in bir tanrısıdır. Midai, efsanelere göre Kral Midas’ın
annesi ve ürünlerin koruyucusudur.Aynı zamanda, demirin keşfi de bu
tanrıçayla ilgilidir. Bu yüzden, bu anıt ile demir endüstrisi kökeni
arasında bir bağlantı vardır.
İkinci Yazıt:
Midas Anıtı’ nın iki ucunda dikdörtgen şeklindeki bir girintinin, dip
duvar ve yan duvarı üzerinde, 45 cm.lik harflerle işlenmiş bir yazıttır.
Üçüncü Yazıt:
Kuzey taraftaki dikdörtgen dikmenin üzerinde, yukarıdan aşağı 25 cm.
büyüklüğündeki harflerle yazılmıştır. Yazıtın başındaki "BABA" sözcüğü
belirgin olarak okunmaktadır.
Küçük Yazılıkaya:
Midas Anıtı’nın, 210 metre güneybatısında yukarıdan aşağıya işlenmeye,
oyulmaya başlanmış; ancak alt kısmı işlenilmeden kalmış bir anıttır.
Midas Anıtı ile benzer yönleri vardır. Üstte süslü bir alınlık, iki
yanda geometrik motifler yine üstte yatay bir motifle birleşir. Anıtın
işlenmiş kısmı, 180 metredir. Bu anıtın da Midas Anıtı gibi, dinsel
törenlerde kullanılmak için yapılmaya başlanmış olduğu sanılmaktadır.
Kümbet Asar Kalesi:
Kümbet
Vadisi’ndeki bu kale, Frig Çağı’nın özelliklerini taşır. Kayaya oyulmuş
merdivenler, yeraltı geçitleri, kaya yüzlerine işlenmiş geometrik
süslemeler, tipik Frig Kaya Kalesi’nin en güzel örneklerini
oluşturmaktadır.
Yapıldak Asar Kale:
Kümbet Vadisi’nin güneyinde, Yapıldak Köyü’nün kuzeybatısındadır.
Ballık Kale:
Kümbet’in doğusun-dadır. Tipik bir Frig yerleşim yeri ve gözetleme kalesi örneğidir.
Keskaya:
Karacaalan Köyü’nün batısındadır. 1953 yılında, taş blokları buradan
Eskişehir’e taşınarak, Merkez Bankası’nın inşasında kullanılmıştır.
Arezastis Anıt:
Midas Kenti’nin 1500 m. kuzeyindeki bir kayanın içi oyularak yapılmış
bir anıttır. Bu anıtın alınlığının sağ üstündeki yazıtta, "Arezastis"
sözcüğü okunabildiği için bu isim verilmiştir. Anıt 7 m yükseklikteki
dik bir yüzeyin üstündedir. Bu anıtın, en ilginç yönü de Frig
yazıtlarını çok iyi taşımasıdır. Bu anıtın 674 yılından önce yapıldığı
ve dinsel törenler için kullanıldığı sanılmaktadır.
Bahşayiş Anıt:
Bahşayiş
Köyü yakınındadır (Kümbet’in 7 km. güneyinde). Motiflerle süslenmiştir.
Bu anıtın da diğerleri gibi dinî törenler için kullanıldığı
varsayılmaktadır. Anıtın arkasında, kayaya oyulmuş bir mezar odası
bulunmaktadır.
Salon Mezar:
Yazılıkaya kabartmasının batısında, kayaya oyulmuş bir Frig eserdir.
Kapısının üzerinde, karşılıklı iki aslan kabartması görülmektedir.
Alemşah Kümbeti:
Sivrihisar’da
bulunan bu kümbet, Selçuklular tarafından, 1321 yılında. Melik Şah’ın
kardeşi Sultan Şah adına yapılmıştır. Çatısı, piramit tarzındadır.
Tarihî bir yapı olan bu kümbet, biri mescit, diğeri mezar olmak üzere
iki katlıdır.
Ulucami (Emineddin-i Mikail Camii):
Sivrihisar
İlçesi’nde bulunan ve kervansaray olarak kullanılan bu eser, 1257
yılında E. Mikail tarafından camiye çevrilmiştir. En ilginç yönü, düz
çatısını 67 adet ağaç sütunun taşımasıdır.
Pessinus Şehri:
Sivrihisar ilçesinin 16 km. güneyindeki Ballıhisar köyünde, "Tanrıça
Kybele" adına, Frigyalı’lar tarafından kurulmuştur. Helenizm Çağı’nda,
bu bölgeye akın eden Galatlar’ın bir kabilesi olan Tolistoboglar, bu
yöreye yerleşmişler ve Pessinus, başkentleri olmuştur. Pessinus, Bergama
Krallığı döneminde en parlak dönemini yaşamıştır. Bergama Krallığı,
eski Pessinus Tapınağı’nın yerine Grek stilinde bir mermer tapınak
yaptırmış ve süslemiştir. Bu tapınak, her yıl dini bayramlar sırasında
kurulan panayıra, büyük bir canlılık getirmiştir. Grek hakimiyetinde
iken şehrin planlan yeniden düzeltilmiş, meclis binası, yolları, kanalı,
çarşı ve tiyatrosu kurulmuştur.
Frig Vadisi: Antik kent Eskişehir'e 90 km. uzaklıkta Han ilçesine bağlı olan Yazılıkaya Köyü bitişiğinde yer almaktadır. Vadide Frig Krallığı, Lidya Krallığı ve Pers İmparatorluk döneminde üç ayrı yerleşme evresinin bulunduğuna ilişkin birçok temel ve yapı kalıntısına rastlanmıştır. Diğer yandan, Midas Anıtı'nın çevresinde akropol üzerinde bir kentin varlığına ilişkiler bulgular saptanmıştır. Kayalık bir platform üzerine kurulmuş ve Erken Tunç Çağlarında yerleşim görmüş olan Midas (Yazılıkaya) Friglerin dini merkezi olmuştur. Antik şehirde Hitit kültürüne ait kendi stilleri ile yaptıkları kaya kabartmalarına rastlanmıştır. Hititlerden sonra Frig kenti olarak gelişen Yazılıkaya'da Frig kültürüne ait kale duvarları, yerleşim yerleri, kaya kabartmaları, kaya anıtları, su sarnıçları, sunak yerleri, karlıklar, kaya mezarları, basamaklı anıtlar, nişler, antik yollar olmak üzere 33 adet eser bulunmaktadır. Bunlar doğa koşullarından dolayı yıpranmış olsalar da günümüze ulaşabilmişlerdir. Roma ve Bizans çağlarında Frig yapıtlarının çoğu dini amaçlarla tahrip edilmiş, yerlerine kaya barınakları ve kaya mezarları yapılmıştır. Kaya yüzeyine bir tapınağın cephesi biçiminde işlenen Frig kaya anıtları, sembolü, kutsal hayvanı aslan olan Frig dini, tek tanrısı ana tanrıça Kybele'ye adanmıştır. Vadinin ormanlık kısmında, Çukurca Köyü'nden Kümbet Köyü'ne kadar uzanan bölgede 25'e varan anıt, kült anıtları, açık hava ve doğa tapınakları, kale, mezar ve diğer eserler bulunmaktadır.
Doryleaum: Helenistik, Roma ve Bizans Çağlarını yaşamış Höyük kentin kuzey bitişiğinde ve Muttalip Köyü'nün doğusunda yer almaktadır. Höyüğe ve eteklerinde yer alan temel hafriyat sırasında çıkarılan Helenistik, Roma ve Bizans Çağlarına ait eserler Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.
Kurşunlu Cami:
Seyyit Battal Gazi Külliyesi:
Anadolu’nun Bizans İmparatorluğu egemenliği altında bulunduğu M.S. 700 yıllarında, İslamiyet henüz Anadolu içlerine yayılmamıştı. İslamiyeti kabul etmiş olan Emeviler doğudan sık sık Bizans’a karşı Anadolu’ nun içlerine akın yaparak Anadolu’ yu ele geçirmek ve İslamiyeti yaymak istemişlerdir. 720-740 yıllarında sıklaşan bu akınlardan birinde Seyyit Battal Gazi lakabı ile anılan bu efsaneleşmiş halk kahramanı, bugünkü Seyitgazi ilçesinin bulunduğu (antik adı Nakolea) Mesih Kalesi olarak bilinen bölgede 740 yılında şehit düşmüştür. Bizans’a karşı yapılan savaşlarda büyük kahramanlıklar gösteren ve İslamiyetin Anadolu’ da yayılmasında büyük katkısı olan, yıllar yılı nesilden nesile kahramanlıkları anlatılan Seyyit Battal Gazi adına 1207-1208 yıllarında Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Alaattin Keykubat’ ın annesi Ümmühan Hatun tarafından türbe ve cami yaptırılmıştır. Daha sonra Ümmühan Hatun için de burda iki katlı eyvan biçiminde bir türbe eklenmiştir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve gelişme dönemlerinde; onarım, yeniden yapım eklemelerle yapılan topluluk külliye halini almıştır. Osmanlı Devleti döneminde vakıflaştırılmış Cumhuriyet Dönemi’ ne kadar dini eğitim, tören ve toplantıların yapıldığı medrese ve tekke olarak kullanılmıştır.
Bugün mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olan ve 1954 yılına kadar harap bir durumda bulunan külliye, bu tarihte yapılan geniş bir restorasyon çalışması ve çevre düzenlemesi ile bugünkü durumuna getirilmiştir. Yapılan ışıklandırma sistemi ile geceleri aydınlatılmakta, etkileyici görünümü, turistik ve dini amaçlı ziyaretçileri ile Seyitgazi ilçesine canlılık kazandırmaktadır.
Şeyh Edebali Türbesi:
Şeyh Edebali, Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Beyin kayınpederidir. Şeyh Edebali’ nin türbesi şehrin Odunpazarı semtindeki Odunpazarı mezarlığı’ nın içindedir. Türbe, II. Abdülhamit tarafından restore edilmiştir.
İçinde iki sanduka bulunan ve yeni bir dikdörtgen yapı olan türbe, Kurşunlu Camiisi’ nin batısında yer almaktadır.
Yunusemre Külliyesi ve Türbesi:
Eskişehir Mihalıcçık ilçesi Yunusemre beldesinde (Sarıköy) dir. Eskişehir-Ankara demiryolu yakınından geçmektedir. Yunusemre bu dünyada yaşayan insanları sevgiye, birlik ve beraberliğe çağıran bir hak aşığıdır. Mezartaşının ön cephesinde yazılı olan "Gelin Tanış Olalım, İşi Kolay Kılalım, Sevelim Sevilelim, Bu Dünya Kimseye Kalmaz" sözlerinde Yunus Emre’nin yaşam felsefesi özetlenmektedir.
Nasrettin Hoca’nın Evi:
Ünlü mizah ustası Nasrettin Hoca, 605 (1208-1209) yılında Sivrihisar’ın Hortu köyünde doğmuştur. İlk bilgilerini köy imamı olan babasının yanında öğrenmiştir. Daha sonra Akşehir’ e giderek Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim gibi devrin tanınmış alim ve ariflerinden bilgi öğrenmiş, nasip almıştır.
Hocanın ayrıca Konya Medresesi’ nde okuduğu, Akşehir’ de, Sivrihisar’ da ders okutup imamlık ve hatiplik yaptığı sanılmaktadır. Bundan başka hocaya ait olduğu ileri sürülen eski bir mezar taşı üzerindeki vefatı 683 (1284) dür. Mezarı Konya ili Akşehir ilçesindedir.
Nasrettin Hoca adı, zekası ve fıkralarıyla dünyaca tanınmış bir halk filozofudur. Hoca’ nın hayat, tabiat ve cemiyet içindeki insanı, keskin görüşler ve zeki söyleyişlerle karikatürize eden nükteleri yalnız bir milleti değil, bütün insanlığı tatmin edecek değerde olduğundan bu Türk zekası başka milletler arasında da tanınmış ve sevilmiştir. Türk halk zekası ise, bu nüktelerde kendi mizah dehasını bularak onları sevmiş, yaymış, bütünlemiş ve çoğalmıştır. Nasrettin Hoca Fıkraları batı dillerine de çevrilmiştir. Nasrettin Hoca İran, Mısır, Irak gibi ülkelerde, Kafkaslarda, Balkan ülkelerinde ve Avrupa ülkelerinde de tanınan ünlü bir mizah ustasıdır.
Doğanlı Kale:
Bu kale, Seyitgazi ilçesinin Çukurca Köyü yakınındadır. Kalenin üst kısmındaki kaya "doğan" a benzediğinden bu ismi almıştır. Bir Frig eseri olan Doğanlı Kale’nin iç kısmına, Bizans ve Roma çağlarında, yeraltı geçitleri ve mezar ilave edilmiştir.Yapı, içindeki merdivenler ve odalarla delik deşik bir görünüm sergilemektedir.
Gerdek Kaya Anıtı:
Çukurca Köyü’nün 500 m. güneybatısında bulunan bir ’mezar anıtıdır. Dor stili bir tapınak cephesi taklit edilerek oyulmuş bu mezar anıtında, içerlek iki kapı ile iki ölü odasına girilmektedir. Cephesi doğuya bakan bu anıt, Yunan-Roma Çağı’nı anlatmaktadır. Alınlığın üstündeki kaya çıkıntısı üzerinde, başsız bir aslan figürü de görülmektedir.
Çiftelere 39 km. uzaklıkta bulunan Yazılıkaya, binlerce yıl önce kayalık bir platform üzerine kurulmuştur. 1315 metre yükseklikte, dikdörtgen şeklindeki, Frigya yaylası üzerinde bulunmaktadır. Roma devrindeki yazarlar, bu bölgenin havasının sağlıklı ve toprağının bereketli olduğundan söz etmişlerdir. Bardakçı Suyu da bu bölgeden geçmektedir. Midas Anıtı, Frigya sanatının tipik bir örneğidir. Bu anıt, bir mezar anıtı olmayıp, Frigya’da pek çok kaya anıtı örneğinde görüldüğü gibi, bir Kybele (Ana Tanrıça) heykeli koymak üzere yapılmıştır. Anıtın üzerinde Frig yazıları olduğundan "YAZILIKAYA", yazılarda ise "MİDAS" adı geçtiğinden "MİDAS AMİTİ" denmiştir. Kült anıttır. Midas Anıtı’nın M. Ö. 550 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır. Kaya üzerinde, bir tapınağın cephesi biçiminde işlenmiştir. Cephesi doğuya bakmaktadır. Anıtın en ilginç yönü, üzerinde henüz çözülememiş olan ve ilk kez 1839 yılında Ch. Texiker tarafından yayınlanan, üç yazıtın bulunmasıdır.
Birinci Yazıt:
Alınlığın üzerindeki kaya çıkıntısı üzerinde bulunan 11 m. uzunluğunda ve 45 cm. büyüklüğündeki harflerin yazılı olduğu bir yazıttır. Frig dili ile ilintili "ATEŞ" ve "MİDAİ" sözcükleri belirgin olarak okunmaktadır. Ateş, Frigliler’in bir tanrısıdır. Midai, efsanelere göre Kral Midas’ın annesi ve ürünlerin koruyucusudur.Aynı zamanda, demirin keşfi de bu tanrıçayla ilgilidir. Bu yüzden, bu anıt ile demir endüstrisi kökeni arasında bir bağlantı vardır.
İkinci Yazıt:
Midas Anıtı’ nın iki ucunda dikdörtgen şeklindeki bir girintinin, dip duvar ve yan duvarı üzerinde, 45 cm.lik harflerle işlenmiş bir yazıttır.
Üçüncü Yazıt:
Kuzey taraftaki dikdörtgen dikmenin üzerinde, yukarıdan aşağı 25 cm. büyüklüğündeki harflerle yazılmıştır. Yazıtın başındaki "BABA" sözcüğü belirgin olarak okunmaktadır.
Midas Anıtı’nın, 210 metre güneybatısında yukarıdan aşağıya işlenmeye, oyulmaya başlanmış; ancak alt kısmı işlenilmeden kalmış bir anıttır. Midas Anıtı ile benzer yönleri vardır. Üstte süslü bir alınlık, iki yanda geometrik motifler yine üstte yatay bir motifle birleşir. Anıtın işlenmiş kısmı, 180 metredir. Bu anıtın da Midas Anıtı gibi, dinsel törenlerde kullanılmak için yapılmaya başlanmış olduğu sanılmaktadır.
Kümbet Asar Kalesi:
Kümbet Vadisi’ndeki bu kale, Frig Çağı’nın özelliklerini taşır. Kayaya oyulmuş merdivenler, yeraltı geçitleri, kaya yüzlerine işlenmiş geometrik süslemeler, tipik Frig Kaya Kalesi’nin en güzel örneklerini oluşturmaktadır.
Yapıldak Asar Kale:
Kümbet Vadisi’nin güneyinde, Yapıldak Köyü’nün kuzeybatısındadır.
Ballık Kale:
Kümbet’in doğusun-dadır. Tipik bir Frig yerleşim yeri ve gözetleme kalesi örneğidir.
Keskaya:
Karacaalan Köyü’nün batısındadır. 1953 yılında, taş blokları buradan Eskişehir’e taşınarak, Merkez Bankası’nın inşasında kullanılmıştır.
Arezastis Anıt:
Midas Kenti’nin 1500 m. kuzeyindeki bir kayanın içi oyularak yapılmış bir anıttır. Bu anıtın alınlığının sağ üstündeki yazıtta, "Arezastis" sözcüğü okunabildiği için bu isim verilmiştir. Anıt 7 m yükseklikteki dik bir yüzeyin üstündedir. Bu anıtın, en ilginç yönü de Frig yazıtlarını çok iyi taşımasıdır. Bu anıtın 674 yılından önce yapıldığı ve dinsel törenler için kullanıldığı sanılmaktadır.
Bahşayiş Anıt:
Bahşayiş Köyü yakınındadır (Kümbet’in 7 km. güneyinde). Motiflerle süslenmiştir. Bu anıtın da diğerleri gibi dinî törenler için kullanıldığı varsayılmaktadır. Anıtın arkasında, kayaya oyulmuş bir mezar odası bulunmaktadır.
Salon Mezar:
Yazılıkaya kabartmasının batısında, kayaya oyulmuş bir Frig eserdir. Kapısının üzerinde, karşılıklı iki aslan kabartması görülmektedir.
Alemşah Kümbeti:
Sivrihisar’da bulunan bu kümbet, Selçuklular tarafından, 1321 yılında. Melik Şah’ın kardeşi Sultan Şah adına yapılmıştır. Çatısı, piramit tarzındadır. Tarihî bir yapı olan bu kümbet, biri mescit, diğeri mezar olmak üzere iki katlıdır.
Ulucami (Emineddin-i Mikail Camii):
Sivrihisar İlçesi’nde bulunan ve kervansaray olarak kullanılan bu eser, 1257 yılında E. Mikail tarafından camiye çevrilmiştir. En ilginç yönü, düz çatısını 67 adet ağaç sütunun taşımasıdır.
Pessinus Şehri:
Sivrihisar ilçesinin 16 km. güneyindeki Ballıhisar köyünde, "Tanrıça Kybele" adına, Frigyalı’lar tarafından kurulmuştur. Helenizm Çağı’nda, bu bölgeye akın eden Galatlar’ın bir kabilesi olan Tolistoboglar, bu yöreye yerleşmişler ve Pessinus, başkentleri olmuştur. Pessinus, Bergama Krallığı döneminde en parlak dönemini yaşamıştır. Bergama Krallığı, eski Pessinus Tapınağı’nın yerine Grek stilinde bir mermer tapınak yaptırmış ve süslemiştir. Bu tapınak, her yıl dini bayramlar sırasında kurulan panayıra, büyük bir canlılık getirmiştir. Grek hakimiyetinde iken şehrin planlan yeniden düzeltilmiş, meclis binası, yolları, kanalı, çarşı ve tiyatrosu kurulmuştur.
Eskişehir Sözlü Tarih
Seyit Battal Gazi’ye ilişkin söylence Seyiy Battal Gazi’nin babası Hüseyin Gazi bir gece düşünde Cafer adlı bir yiğit görür.Pehlivanlıkta Hamza,Heybette Ali,Adalette Ömer gibi olan Cafer Hızır’ın atını ,Hz.Davut’ın zırhını,Hz.Ömer’in süngüsünü taşımaktadır.Hüseyin gazi bu yiğidin kimliğini çok merak eder.Bir başka gece düşünde ,bu yiğidin onun oğlu olacağı ,Rum diyarını baştan sona müslüman edeceği müjdesi verilir. Hüseyin Gazi bir süre sonra doğan oğluna Cafer adını verir.Cafer çok küçükken babası bir savaşta ölür.Cafer büyür,yiğit bir delikanlı olur.Bir gün babasından kalanları ister.bunları alabilmesi için "Kafirler ülkesini müslüman etmesi gerektiği "söylenir. Böylece Cafer su olur akar,yel olur eser,tek başına ordular kurar,gelip geçtiği her yerde adını duyurur.,dinini yayar.Adı Halk arasında Seyit Battal Gazi olarak anılır.Seyitliği Peygamberin soyuna,Gaziliği savaşlardaki yiğitliğine ve aldığı sayısız yaraya,Battallığı görülmemiş gücüne ve heybetine dayanır. İnanışa göre Seyyit Battal Gazi Peygamberimizin isteği ve müjdesiyle Anadolu’ya gönderilmiştir. Bir gün Peygamber’in huzurunda Rum diyarının güzelliğinden söz edilir.Peygamber’in hatırı Rum’a meyleder.O zaman Cebrail gelir.Tanrı Katı’ndan selam getirir ve İki yüzyıl sonra Cafer adında bir yiğidin Rum diyarını fethederek müslüman ülkesine katacağını müjdeler. Yine bir efsaneye göre Emevi ordusuyla Bizans ordusu Eskişehir Afyon Konya dolaylarında bir savaşa tutulur Seyit Battal Gazi’nin de aralarında bulunduğu Emevi ordusu zor durumda kalır ve çekilmeye başlar.Tekke Bayırı’nda Bizanslılar la karşılaşırlar.Yanlız durum gereği tüm askerlere Battal’ın askerilerin aralarında bulunduğu yayılması istenir.Savaşırken bir asker "Medet Ya Seyit Battal Gazi"diye seslenir.Bunun üzerine Bizans ordusunda dağılma belirtileri başlar.Bir süre sonra toplanıp saldırıya geçerler.Battal Gazi yaralanır ve bir mağaraya doğru çekilmeye başlar.Bu sırada bir el ona yardım eder ve onu mağaraya sokar. Efsaneye göre bu bir kral kızı’dır.Battal Gazi’ye vurgundur.Yaralanınca onu izler,mağarayı bulmasını sağlar.Battal Gazi yere düşer onun bu durumuna çok üzülen kral kızı da orada üzüntüsünden üzerine kapanarak ölür.Mağaraya giren Bizanslılar onları bu halde görür Bizans Hükümdarı Battal’ın son isteğini sorar.Battal tutsaklarca İslam dini gereğince toprağa verilmesini ister ve ölür. yıllar sonra Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubad’ın annesi rüyasında Batal’ı görür ve ona mezarını ziyaret etmesini ve oraya bir türbe (Mesihiye kalesi) yaptırmasını söyler.Bunun üzerine yollara düşer.Bu sırada Mesihiye’de koyunlarını otlatmakta olan Kutluca Çoban koyunlarının belli bir yere geldiklerinde toprağa basmak istemediklerini görür. Bunları bir kaç gün izler ama hep aynı durum ortaya çıkar.Bir gece ağaç altında dinlenirken oraya nur indiğini görür.Gördüklerini Mesihiye Beyi’ne anlatır,o da orayı bir duvarla çevirir. Bu sırada Ümmühan Hatun’da Mesihiye Kalesine varmıştır.Çevrede ziyaret yeri olup olmadığını araştırır Bey’de Kutluca Çoban’ın anlattıklarını,anlatır.Hatun Kutluca Çoban’ı bulur ve bir de onu dinler.Eğer doğruysa aynı rüyayı görmesi için Tanrı’ya yakarır.rüyayı görünce Türbeyi yapmaya karar verir.Söylenceye göre Ümmühan Hatun tek Küpesini türbe yapımında gerekebilir diye demir bir kutu içinde direklerin biri altına gömdürür. Lüle Taşının bulunuşuna ilişkin söylence Efsaneye göre Genç bir Çoban sürülerini yayarken yorulur ve bir ağacın altına oturur.Gözüne bir delik ilişir ve ağzında ak taşla bir köstebek delikten çıkmaya çalışmaktadır.Bunun ne olduğunu merak eden çoban elini deliğe sokar.İrice bir ak taş çıkarır.Elinde evirip çevirirken,çok güzel bir kıza dönüştüğünü görür,şaşırır.Dokununca kız yeniden deliğe girip kaybolur.Çoban onu bulmak için derince bir kuyu kazar.Ak taşlardan başka bir şey bulamaz sonunda kuyuda ölür. | |
Eskişehir Cami ve Mescitleri
Alaettin Keykubat Camisi (Merkez)
Eskişehir Odun Pazarı’nda, Alaettin Parkı’nın içerisinde bulunan Alaettin Keykubat Camisini Selçuklu Sultanı I. Alaettin Keykubat 1220 tarihinde yaptırmıştır. Ancak caminin ve minaresinin yapımı ile ilgili farklı görüşler ileri sürülmüştür. Caminin eski minaresinin yazıtında Kırşehir Valisi Emir Nuriddin Cibril bin Caca’nın yardımıyla yapıldığı yazılıdır.
Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla cami orijinal konumunu kaybetmiştir. İstiklal Savaşı sırasında Yunanlılar Eskişehir’den kaçarken şehri yakmışlar, şehirden pek az eser yanmaktan kurtulmuştur. Alaettin Keykubat Camisi de bunlardan birisidir. Cami l946-l951 yıllarında Eskişehir Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmıştır.
Cami onarım öncesinde 21.00x17.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı, kesme taş duvarlı bir yapı olup üzeri toprak damla örtülü idi. Bugün caminin üzeri kiremit kaplı ahşap çatılıdır. Caminin yanında sol tarafta bulunan minare kaidesi düzgün kesme taştan, gövdesi yuvarlak ve tuğladan, tek şerefelidir. Gövdenin kaideye yakın yerinde üç silme kuşak bulunmaktadır.
Kurşunlu Cami ve Külliyesi (Merkez)
Eskişehir’in güneyinde, Yukarı Mahalle Odun Pazarı’nda bulunan Kurşunlu Külliyesini, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlı veziri Gazi Melek Mevlana Mustafa Paşa 1525 yılında yaptırmıştır. Kubbesinin kurşunla kaplı olmasından ötürü de Kurşunlu Cami olarak tanınmıştır. Cami üzerindeki kitabesinde Mimar Sinan’ın eseri olduğu yazılıdır. Ancak Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tuhfetü’l –Mimarin de külleyenin yalnızca kervansarayının ismi yazılıdır. Caminin yanı sıra yapı topluluğu misafirhane,yemekhane, mutfak,kervansaray ve sıbyan mektebinden meydana gelmiştir. Çeşitli dönemlerde onarım geçiren cami l966 yılında müzeye dönüştürülmüştür.
Kesme taştan yapılmış olan cami tümüyle yıkılmış ve l961-l962 yılında yeniden yapılmıştır. Osmanlı mimarisindeki tek kubbeli camiler plan düzenindedir. Caminin önünde bulunan son cemaat yeri sivri kemerlerle birbirine bağlı altı mermer sütunun oluşturduğu beş bölümlüdür. Bunların üzeri pandantifli beş küçük kubbe ile örtülüdür. Kubbelerin içerisi kalem işleriyle bezenmiştir. Son cemaat yerinin ortasındaki giriş kapısı hafifçe içeri çekilmiş, basık kemerlidir. Kapının üzerinde caminin kitabesi yer almaktadır. Girişin hemen üzerine ahşap ve sonradan yapılmış kadınlar mahfili yerleştirilmiştir.
Kare planlı ibadet yeri,14.90x14.90 m. ölçüsünde olup, tromplu merkezi ve sekizgen kasnak üzerine oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe ve tromplar kırmızı, mavi, sarı, siyah ve beyaz renklerde kalem işleriyle bezenmiştir. Burada rumi ve palmet motifleri ve kıvrık dallar boş yer bırakmamacasına tüm yüzeyleri kaplamıştır. Caminin içerisi alt sırada dikdörtgen çerçeveli ikişer, üst sırada da sivri kemerli alçı şebekeli birer, kubbe kasnağında da dört pencere ile aydınlatılmıştır.
Mihrap dikdörtgen bir çerçeve içerisinde mukarnaslı yuvarlak bir niş şeklindedir. Mermer taklidindeki mihrap geç devir kalem işleriyle bezenmiştir. Mihrabın köşelerinde birer Mevlevi sikkesine yer verilmiştir. Caminin kuzeybatı köşesinde taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli, beyaz mermerden tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.
Caminin doğusunda bulunan medrese, misafirhane ve yemekhane olması gereken bölümler art arda iki ayrı mekandan meydana gelmiştir. Bunlardan birinin medreseden çok zaviye olması kuvvetle muhtemeldir. Külliyenin güneydoğu köşesinde “L” şeklinde yerleştirilmiş olan zaviye, araziden ötürü camiye göre daha yüksek konumdadır. Batı yönündeki girişi merdivenlidir. Revakların üzeri meyilli ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Revakların arkasında dershane olduğu sanılan pandantifli bir kubbe ile örtülü ve revaka da geniş bir kemerle açılan bir mekan bulunmaktadır. Burası doğu, güney ve batı duvarlarında birer pencere ile aydınlatılmıştır. Revaktaki hücreler 2.15x2.65 m. ölçüsünde olup üzerleri beşik tonozlarla örtülmüştür. Hücrelerin her birisinde ocak, dolap ve güneye bakanlarında birer pencere bulunmaktadır. Bu yapı günümüzde kullanılmamaktadır.
Avlunun güneyindeki kapı ile batıdaki yemekhane arasındaki bölümün misafirhane olduğu sanılmaktadır. Bu yapının önünde, iki yandan merdivenle çıkılan bir sundurma ve iki kenarı kapalı, üzeri çatılı bir revak bulunmaktadır. Burada 5.20x5.20 m. ölçüsünde dört oda bulunmaktadır. Bu odaların da her birinde birer ocak ve bunun iki yanında da birer küçük dolap bulunmaktadır. Günümüzde Vakıflar Genel Müdürlüğünün bir birimi olarak kullanılmaktadır.
Mutfağın karşısında yemekhane olduğu sanılan bir mekan bulunmaktadır. Avlunun batı kapısı yanındaki bir kapıdan içerisine girilen holde basık kemerli bir diğer kapı ile asıl yapıya girilmektedir. Bu yapı 9.30xl9.30 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Muntazam düzgün taştan olan bu yapının üzeri beşik tonozla örtülüdür. Günümüzde Odun Pazarı Belediyesi Nikah Salonu olarak hizmet vermektedir.
Yemekhanenin karşısında bulunan mutfak 8.80x8.80 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Üzeri sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu yapı da düzgün kesme taş, moloz taş ve tuğla kullanılarak yapılmıştır.
Yapı topluluğunun kuzey yönünde kervansaray bulunmaktadır. Kuzey cephesindeki basık kemerli bir kapıdan girilen kervansaray l8.20x37.70 m. ölçüsündedir. İç mekandaki sekinin yanında on altı ocak bulunmaktadır. Dışarıya mazgal pencerelerle açılan kervansaray kademeli bir arazide bulunduğundan ötürü yapı da buna uydurulmuştur. Yapının ortasındaki altı adet kare ayak kemerlerle birbirine bağlanmış ve üzeri de beşik tonozlarla örtülmüştür.
Günümüzde bu yapı kendi kaderine terk edilmiş, harap durumdadır.
Caminin doğusunda yer alan sıbyan mektebinin önünde üç yöne doğru ikişer kemerle açılan bir revak bulunmaktadır. Bunun arkasındaki basık kemerli bir kapıdan 5.50x5.50 m. ölçüsünde kare bir mekana geçilmektedir. Üzeri tromplu sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu yapıda da moloz taş ve Bizans dönemine ait devşirme malzeme kullanılmıştır. Bu yapı da kendi haline terk edilmiş olup günümüzde kullanılmamaktadır.
Ulu Cami (Sivrihisar)
Eskişehir, Sivrihisar ilçesinde bulunan Ulu Cami Selçuklu Emiri Mikail bin Abdullah tarafından 1274- l275 yılında yaptırılmıştır. Fatih Sultan Mehmet dönemi kadılarından, Sivrihisar Kadısı Hızır Bey de bu camiyi l440 yılında onarmıştır.
Osmanlı mimarisindeki Ulu Cami plan tipinin bir uygulaması olan bu yapı, aynı zamanda günümüze ulaşan Orta Anadolu’nun en büyük ağaç direkli camilerinden birisidir. Dikdörtgen planlı caminin iç mekanını, mihrap duvarına dik 67 ağaç direk altı sahna ayrılmıştır. Bu direklerden dördü kendisine özgün olup üzeri kabartma motiflerle bezenmiştir. Bu ağaç direkler üzerinde Bizans dönemine ait başlıklar da kullanılmıştır. İbadet mekanının üzeri düz bir dam ile örtülmüştür. Caminin kuzey yönündeki kapısı üzerinde l275 tarihli yapım kitabesi, doğu kapısında da l440 tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır.
Caminin mihrabı yuvarlak bir niş şeklinde olup, bezeme yönünden oldukça basittir. Buna karşılık minberi Selçuklu sanatının ortaya koyduğu ağaç işçiliğinin güzel örneklerinden biridir. Minber geçme tekniğinde, kabartma rumi ve palmet motifleriyle bezenmiştir. Ayrıca üste bulunan köşk kısmında kareler içerisine alınmış birbirlerini kesen sekizgenlerden oluşan örgü motifleri Selçuklu sanatının tipik örnekleri olarak burada karşımıza çıkmaktadır. Cami içerisinde aynı şekilde bezenmiş, ceviz ağacından oyma tekniği ile yapılmış dolap kapakları da bulunmaktadır. Burada ismi yazılı olan Hasan bin Mehmet, caminin ağaç işlerini yapan usta olmalıdır.
Cami yanındaki taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli, tek şerefeli minare kaidesindeki kitabeden minarenin Hacı Habib bin Taymış tarafından 1412’de yapıldığı öğrenilmektedir.
Caminin yanında bugün müftülük binasının olduğu yerde XIII.yüzyılda yapılmış bir medresenin olduğunu kaynaklardan öğrenilmektedir.
Gecek Ulu Camisi (Sivrihisar)
Eskişehir, Sivrihisar ilçesi Geçek Köyü’ndeki Ulu Camiyi, giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre; Umur Bey’in oğlu Selçuk Bey 1175’de yaptırmıştır. Cami yapılan onarım ve tamirler nedeniyle özeliğini kısmen de olsa yitirmiştir.
Cami kare planlı olup üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Caminin önünde yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmış dört sütunun taşıdığı üç kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır.Yuvarlak kemerli dikdörtgen söveli bir kapıdan girilen caminin içerisinde bezemeye rastlanmamaktadır. Beş köşeli mihrap mukarnaslı sona ermektedir. Orijinal minberi günümüze gelememiştir. Bugünkü minber yakın tarihlerde Kılıç Mescitten getirilmiştir. Caminin yanında taş kaideli yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.
Hoşkadem Camisi (Sivrihisar)
Eskişehir Sivrihisar ilçesinde bulunan Hoşkadem Camisini XIII.yüzyılın sonlarında Anadolu Selçuklularının Hazinedar Başısı Necibiddin Mustafa, eşi Hoşkadem Hatun için yaptırmıştır.
Cami kare planlı olup üzeri on iki köşeli kasnağa oturan merkezi tuğla kubbe ile örtülmüştür. Kubbe içeriden mukarnaslarla bezenmiştir. Bu mukarnaslar aynı zamanda taşıyıcı bir görev üstlenmiştir. Duvarları taş ve tuğladan yapılmıştır. Burada bir sıra kesme taş, iki sıra tuğla kullanılmıştır.
Caminin içerisindeki yuvarlak niş şeklindeki mihrabı da mukarnaslıdır. Camiye bitişik olan taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli tek şerefeli minare oldukça kalın bir görünümde olup bu minare Anadolu’da yapılmış ilk Selçuklu minare örneklerindendir.
Kurşunlu Cami (Sivrihisar)
Eskişehir Sivrihisar ilçesinde bulunan Kurşunlu Camisini Hoca Osman oğlu Hoca İbrahim 1343 yılında küçük ölçüde bir mescit olarak yaptırmıştır. Şeyh Baba Yusuf l492’de bu mescidi büyütmüştür.
Cami kare planlı olup önünde dört yuvarlak sütunun taşıdığı üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Bu bölümlerin üzeri küçük kubbelerle örtülüdür. Caminin duvarları bir sıra kesme taş, iki sıra tuğla ile örülmüştür. Giriş kapısı sivri kemerlidir ve burada ahşap çift kapı bulunmaktadır. Girişin üzerine caminin banisi ile yapım tarihini gösteren üç dizelik bir kitabe yerleştirilmiştir. İbadet mekanın üzeri de kurşun kaplı bir kubbe ile örtülmüştür.
Caminin yuvarlak niş şeklindeki, mukarnaslı mihrabı sütunlarla çevrelenmiştir. Bu sütunlar zikzak şekillerde olup benzerlerinden ayrılmaktadır. Caminin yanında taş kaide şeklinde yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.
Kılıç Mescit Camisi (Sivrihisar)
Eskişehir Sivrihisar ilçesinde bulunan Kılıç Mescidini Oğuzların Kılıç boyu yaptırmıştır. Kitabesi günümüze gelememiş, arşiv kayıtlarında da bununla ilgili bir belgeye rastlanmamıştır.
Günümüze harap bir halde geldiğinden mimari yapısı hakkında da bir bilgi edinilememiştir. Yalnızca Ord.Prof. Dr. A.Süheyl Ünver l972 yılında yaptığı incelemede mescidin içerisinin bezeli olduğundan söz etmiştir. Minberi Sivrihisar Ulu Camisine götürülmüştür.
Mülk Köyü Mescidi (Türbeli Mescit) (Sivrihisar)
Eskişehir Sivrihisar ilçesinde bulunan bu mescidi XII.yüzyılın ilk yarısında Sultan İzzeddin Keykavus’un Sancaktarı Aslanoğlu Doğan Bey yaptırmıştır.
Mesçit dikdörtgen planlı olup iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Mescidin önünde üzeri beşik tonozla örtülü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yerinden kare planlı sekizgen külahlı ayrı bir bölümden ibadet mekanına geçilmektedir. Buradaki altı kollu yıldızlar ve geometrik geçmelerin oluşturduğu bir firiz buradaki girişi çepeçevre kuşatmaktadır. Selçuklu camilerinde bu tür bir geçişe rastlanılmamıştır. Bu bakımdan mescidin bu tür girişi oldukça ilginçtir.
İbadet mekanın üzeri düz örtü sistemindedir. Mihrap mukarnaslı, oymalı ve kabartma motiflidir.
Hamam Karahisar Camisi (Sivrihisar)
Eskişehir Sivrihisar Hamam Karahisar Köyü’nde bulunan camiyi XII.yüzyılın ortalarında Emir Seyfettin Kızıl yaptırmıştır.
Cami kare planlı olup üzeri kubbe ile örtülmüştür. Önünde son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yeri ile ibadet mekanını kubbeler ile tonozlar birlikte örtmektedir. Bu yapı şekli Selçuklu yapıları için oldukça ilginç bir örtü sistemidir. Kubbelerin dışında kalan bölümler beşik tonozlarla örtülüdür. Kubbeler ile beşik tonozlar ibadet mekanını ortasında bütünleşmiş ve ortada tuğlalardan değişik bir motif meydana gelmiştir. Halk arasındaki bir inanışı göre tepedeki bu motif kem gözlere karşı bir nazarlık anlamını gütmektedir.
Caminin mihrabı yuvarlak bir niş şeklindedir. Cami içerisinde sanat tarihi yönünden bir bezemeye rastlanmamaktadır.
Seyit Battal Gazi Cami ve Külliyesi (Seyitgazi)
Eskişehir, Seyitgazi ilçesinde, Üçler Tepesi’nde bulunan Seyit Battal Gazi Külliyesi bir avlu içerisinde cami, türbe, medrese, imaret ve hankahtan meydana gelmiştir.
Yapı topluluğunun camisi kitabesinden öğrenildiğine göre; Kılıç Arslan oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında XIII.yüzyılın başında yapılmıştır. Sultan II. Bayezid zamanında da l511’de onarılmıştır.
Caminin önündeki son cemaat yeri sivri kemerlerle birbirine bağlanmış yedi sütunun taşıdığı bir çatı ile örtülmüştür. Son cemaat yerinden üç kubbeli ve üç bölümlü uzun bir giriş koridoruna onun ardından da kare planlı ve kubbeli ibadet yerine girilmektedir. İbadet yerini örten kubbe on altı köşeli bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Kasnağın ilginç bir yapı şekli bulunmaktadır; kare kasnağın köşeleri kırılarak sekizgene oradan da on iki köşeli kasnağa geçilmektedir.
Mihrap sivri kemerli bir niş şeklindedir. Minber beyaz mermerden olup üzerinde bezeme elemanlarına rastlanmamaktadır. Minare kare kaideli olup üzerine tuğladan yuvarlak gövdeli tek şerefelidir.
Külliyenin ortasında dikdörtgen planlı medrese bulunmaktadır. Medrese alışılagelenin dışında biraz çarpık olup üzeri kubbe, yanları da tonoz örtülüdür. Bunun çevresindeki imaret ve hankah ile Bektaşi dergahı özelliklerini taşımaktadır. Ayrıca türbedar odası ile Seyit Battal Gazi ile Ahmet ve Mehmet Beylerin türbeleri de burada bulunmaktadır.
Külliyenin tümünde yapı malzemesi olarak taş, mermer, tuğla ve Bizans yapılarından toplanmış devşirme malzemeler kullanılmıştır.
Bardakçı Köyü Camisi (Seyitgazi)
Eskişehir Seyitgazi ilçesi Bardakçı Köyü’nde bulunan caminin kitabesinde banisinin ismi bulunmamaktadır. Buradaki kitabeden l336 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır.
Dikdörtgen planlı caminin üst örtüsünü dokuz ağaç sütun taşımaktadır. İbadet mekanını üzeri içten tavan, dıştan da toprak damla örtülmüştür. Bu yapı sonraki yıllarda yıktırılmış ve yerine mimari yönden hiçbir özelliği olmayan bugünkü cami yapılmış
Eskişehir Medreseleri
Kurşunlu Medresesi (Merkez)
Eskişehir’de Kurşunlu Camisi’nin doğusunda bulunan medrese, misafirhane ve yemekhane ile birlikte art arda iki ayrı mekandan meydana gelmiştir. Bunlardan birinin medreseden çok zaviye olması kuvvetle muhtemeldir.
Külliyenin güneydoğu köşesinde “L” şeklinde yerleştirilmiş olan zaviye, araziden ötürü camiye göre daha yüksek konumdadır. Batı yönündeki girişi merdivenlidir. Revakların üzeri meyilli ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Revakların arkasında dershane olduğu sanılan pandantifli bir kubbe ile örtülü ve revaka da geniş bir kemerle açılan bir mekan bulunmaktadır. Burası doğu, güney ve batı duvarlarında birer pencere ile aydınlatılmıştır. Revaktaki hücreler 2.15x2.65 m. ölçüsünde olup üzerleri beşik tonozlarla örtülmüştür. Hücrelerin her birisinde ocak, dolap ve güneye bakanlarında birer pencere bulunmaktadır. Bu yapı günümüzde kullanılmamaktadır.
Seyit Battal Gazi Medresesi (Seyitgazi)
Eskişehir Seyitgazi ilçesinde bulunan Battal Seyit Gazi Külliyesi’nin ortasında dikdörtgen planlı medrese bulunmaktadır. Medrese alışılagelenin dışında biraz çarpık olup üzeri kubbe, yanları da tonoz örtülüdür. Bunun çevresindeki imaret ve hankâh ile Bektaşi dergahı özelliklerini taşımaktadır. Ayrıca türbedar odası ile Seyit Battal Gazi ile Ahmet ve Mehmet Beylerin türbeleri de burada bulunmaktadır.
Külliyenin tümünde yapı malzemesi olarak taş, mermer, tuğla ve Bizans yapılarından toplanmış devşirme malzemeler kullanılmıştır.
Eskişehir Kervansarayları
Kurşunlu Kervansarayı (Merkez)
Eskişehir, Yukarı Mahalle’nin Odun Pazarı kesiminde Kurşunlu yapı topluluğunun bir bölümünü kervansaray oluşturmaktadır. Kurşunlu yapı topluluğunu, XVI.yüzyılın ilkyarısında Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mustafa Paşa yaptırmıştır.
Yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan iki yapının kervansaray olduğu iddia edilmiştir. Bazı araştırmacılar bunların kervansaray, bazıları dergah veya imaret olabileceği kanısındadırlar. Kesme ve moloz taş ile tuğladan meydana gelen kervansaraylar günümüze oldukça harap bir durumda gelmişlerdir. Bu yapılar dikdörtgen planlı ve beşik tonozludurlar.
Seyit Battal Gazi Kervansarayı (Seyitgazi )
Eskişehir Seyitgazi ilçesinde bulunan bu kervansaray XVI. yüzyılda yaptırılmıştır. Kervansarayın kitabesi bulunmadığı gibi arşiv belgelerinde de onunla ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu kervansaraydan söz etmiştir.
Kervansaray dikdörtgen planlı bir yapı olup moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Kalıntılarından ortada dikdörtgen revaklı bir avlu, bunun çevresinde de hücreler olduğu anlaşılmaktadır. Kervansaray günümüze yıkık durumda gelebilmiştir.
Alaettin Keykubat Camisi (Merkez)
Eskişehir Odun Pazarı’nda, Alaettin Parkı’nın içerisinde bulunan Alaettin Keykubat Camisini Selçuklu Sultanı I. Alaettin Keykubat 1220 tarihinde yaptırmıştır. Ancak caminin ve minaresinin yapımı ile ilgili farklı görüşler ileri sürülmüştür. Caminin eski minaresinin yazıtında Kırşehir Valisi Emir Nuriddin Cibril bin Caca’nın yardımıyla yapıldığı yazılıdır.
Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla cami orijinal konumunu kaybetmiştir. İstiklal Savaşı sırasında Yunanlılar Eskişehir’den kaçarken şehri yakmışlar, şehirden pek az eser yanmaktan kurtulmuştur. Alaettin Keykubat Camisi de bunlardan birisidir. Cami l946-l951 yıllarında Eskişehir Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmıştır.
Cami onarım öncesinde 21.00x17.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı, kesme taş duvarlı bir yapı olup üzeri toprak damla örtülü idi. Bugün caminin üzeri kiremit kaplı ahşap çatılıdır. Caminin yanında sol tarafta bulunan minare kaidesi düzgün kesme taştan, gövdesi yuvarlak ve tuğladan, tek şerefelidir. Gövdenin kaideye yakın yerinde üç silme kuşak bulunmaktadır.
Kurşunlu Cami ve Külliyesi (Merkez)
Eskişehir’in güneyinde, Yukarı Mahalle Odun Pazarı’nda bulunan Kurşunlu Külliyesini, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlı veziri Gazi Melek Mevlana Mustafa Paşa 1525 yılında yaptırmıştır. Kubbesinin kurşunla kaplı olmasından ötürü de Kurşunlu Cami olarak tanınmıştır. Cami üzerindeki kitabesinde Mimar Sinan’ın eseri olduğu yazılıdır. Ancak Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tuhfetü’l –Mimarin de külleyenin yalnızca kervansarayının ismi yazılıdır. Caminin yanı sıra yapı topluluğu misafirhane,yemekhane, mutfak,kervansaray ve sıbyan mektebinden meydana gelmiştir. Çeşitli dönemlerde onarım geçiren cami l966 yılında müzeye dönüştürülmüştür.
Kesme taştan yapılmış olan cami tümüyle yıkılmış ve l961-l962 yılında yeniden yapılmıştır. Osmanlı mimarisindeki tek kubbeli camiler plan düzenindedir. Caminin önünde bulunan son cemaat yeri sivri kemerlerle birbirine bağlı altı mermer sütunun oluşturduğu beş bölümlüdür. Bunların üzeri pandantifli beş küçük kubbe ile örtülüdür. Kubbelerin içerisi kalem işleriyle bezenmiştir. Son cemaat yerinin ortasındaki giriş kapısı hafifçe içeri çekilmiş, basık kemerlidir. Kapının üzerinde caminin kitabesi yer almaktadır. Girişin hemen üzerine ahşap ve sonradan yapılmış kadınlar mahfili yerleştirilmiştir.
Kare planlı ibadet yeri,14.90x14.90 m. ölçüsünde olup, tromplu merkezi ve sekizgen kasnak üzerine oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe ve tromplar kırmızı, mavi, sarı, siyah ve beyaz renklerde kalem işleriyle bezenmiştir. Burada rumi ve palmet motifleri ve kıvrık dallar boş yer bırakmamacasına tüm yüzeyleri kaplamıştır. Caminin içerisi alt sırada dikdörtgen çerçeveli ikişer, üst sırada da sivri kemerli alçı şebekeli birer, kubbe kasnağında da dört pencere ile aydınlatılmıştır.
Mihrap dikdörtgen bir çerçeve içerisinde mukarnaslı yuvarlak bir niş şeklindedir. Mermer taklidindeki mihrap geç devir kalem işleriyle bezenmiştir. Mihrabın köşelerinde birer Mevlevi sikkesine yer verilmiştir. Caminin kuzeybatı köşesinde taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli, beyaz mermerden tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.
Caminin doğusunda bulunan medrese, misafirhane ve yemekhane olması gereken bölümler art arda iki ayrı mekandan meydana gelmiştir. Bunlardan birinin medreseden çok zaviye olması kuvvetle muhtemeldir. Külliyenin güneydoğu köşesinde “L” şeklinde yerleştirilmiş olan zaviye, araziden ötürü camiye göre daha yüksek konumdadır. Batı yönündeki girişi merdivenlidir. Revakların üzeri meyilli ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Revakların arkasında dershane olduğu sanılan pandantifli bir kubbe ile örtülü ve revaka da geniş bir kemerle açılan bir mekan bulunmaktadır. Burası doğu, güney ve batı duvarlarında birer pencere ile aydınlatılmıştır. Revaktaki hücreler 2.15x2.65 m. ölçüsünde olup üzerleri beşik tonozlarla örtülmüştür. Hücrelerin her birisinde ocak, dolap ve güneye bakanlarında birer pencere bulunmaktadır. Bu yapı günümüzde kullanılmamaktadır.
Avlunun güneyindeki kapı ile batıdaki yemekhane arasındaki bölümün misafirhane olduğu sanılmaktadır. Bu yapının önünde, iki yandan merdivenle çıkılan bir sundurma ve iki kenarı kapalı, üzeri çatılı bir revak bulunmaktadır. Burada 5.20x5.20 m. ölçüsünde dört oda bulunmaktadır. Bu odaların da her birinde birer ocak ve bunun iki yanında da birer küçük dolap bulunmaktadır. Günümüzde Vakıflar Genel Müdürlüğünün bir birimi olarak kullanılmaktadır.
Mutfağın karşısında yemekhane olduğu sanılan bir mekan bulunmaktadır. Avlunun batı kapısı yanındaki bir kapıdan içerisine girilen holde basık kemerli bir diğer kapı ile asıl yapıya girilmektedir. Bu yapı 9.30xl9.30 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Muntazam düzgün taştan olan bu yapının üzeri beşik tonozla örtülüdür. Günümüzde Odun Pazarı Belediyesi Nikah Salonu olarak hizmet vermektedir.
Yemekhanenin karşısında bulunan mutfak 8.80x8.80 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Üzeri sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu yapı da düzgün kesme taş, moloz taş ve tuğla kullanılarak yapılmıştır.
Yapı topluluğunun kuzey yönünde kervansaray bulunmaktadır. Kuzey cephesindeki basık kemerli bir kapıdan girilen kervansaray l8.20x37.70 m. ölçüsündedir. İç mekandaki sekinin yanında on altı ocak bulunmaktadır. Dışarıya mazgal pencerelerle açılan kervansaray kademeli bir arazide bulunduğundan ötürü yapı da buna uydurulmuştur. Yapının ortasındaki altı adet kare ayak kemerlerle birbirine bağlanmış ve üzeri de beşik tonozlarla örtülmüştür.
Günümüzde bu yapı kendi kaderine terk edilmiş, harap durumdadır.
Caminin doğusunda yer alan sıbyan mektebinin önünde üç yöne doğru ikişer kemerle açılan bir revak bulunmaktadır. Bunun arkasındaki basık kemerli bir kapıdan 5.50x5.50 m. ölçüsünde kare bir mekana geçilmektedir. Üzeri tromplu sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu yapıda da moloz taş ve Bizans dönemine ait devşirme malzeme kullanılmıştır. Bu yapı da kendi haline terk edilmiş olup günümüzde kullanılmamaktadır.
Ulu Cami (Sivrihisar)
Eskişehir, Sivrihisar ilçesinde bulunan Ulu Cami Selçuklu Emiri Mikail bin Abdullah tarafından 1274- l275 yılında yaptırılmıştır. Fatih Sultan Mehmet dönemi kadılarından, Sivrihisar Kadısı Hızır Bey de bu camiyi l440 yılında onarmıştır.
Osmanlı mimarisindeki Ulu Cami plan tipinin bir uygulaması olan bu yapı, aynı zamanda günümüze ulaşan Orta Anadolu’nun en büyük ağaç direkli camilerinden birisidir. Dikdörtgen planlı caminin iç mekanını, mihrap duvarına dik 67 ağaç direk altı sahna ayrılmıştır. Bu direklerden dördü kendisine özgün olup üzeri kabartma motiflerle bezenmiştir. Bu ağaç direkler üzerinde Bizans dönemine ait başlıklar da kullanılmıştır. İbadet mekanının üzeri düz bir dam ile örtülmüştür. Caminin kuzey yönündeki kapısı üzerinde l275 tarihli yapım kitabesi, doğu kapısında da l440 tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır.
Caminin mihrabı yuvarlak bir niş şeklinde olup, bezeme yönünden oldukça basittir. Buna karşılık minberi Selçuklu sanatının ortaya koyduğu ağaç işçiliğinin güzel örneklerinden biridir. Minber geçme tekniğinde, kabartma rumi ve palmet motifleriyle bezenmiştir. Ayrıca üste bulunan köşk kısmında kareler içerisine alınmış birbirlerini kesen sekizgenlerden oluşan örgü motifleri Selçuklu sanatının tipik örnekleri olarak burada karşımıza çıkmaktadır. Cami içerisinde aynı şekilde bezenmiş, ceviz ağacından oyma tekniği ile yapılmış dolap kapakları da bulunmaktadır. Burada ismi yazılı olan Hasan bin Mehmet, caminin ağaç işlerini yapan usta olmalıdır.
Cami yanındaki taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli, tek şerefeli minare kaidesindeki kitabeden minarenin Hacı Habib bin Taymış tarafından 1412’de yapıldığı öğrenilmektedir.
Caminin yanında bugün müftülük binasının olduğu yerde XIII.yüzyılda yapılmış bir medresenin olduğunu kaynaklardan öğrenilmektedir.
Gecek Ulu Camisi (Sivrihisar)
Eskişehir, Sivrihisar ilçesi Geçek Köyü’ndeki Ulu Camiyi, giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre; Umur Bey’in oğlu Selçuk Bey 1175’de yaptırmıştır. Cami yapılan onarım ve tamirler nedeniyle özeliğini kısmen de olsa yitirmiştir.
Cami kare planlı olup üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Caminin önünde yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmış dört sütunun taşıdığı üç kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır.Yuvarlak kemerli dikdörtgen söveli bir kapıdan girilen caminin içerisinde bezemeye rastlanmamaktadır. Beş köşeli mihrap mukarnaslı sona ermektedir. Orijinal minberi günümüze gelememiştir. Bugünkü minber yakın tarihlerde Kılıç Mescitten getirilmiştir. Caminin yanında taş kaideli yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.
Hoşkadem Camisi (Sivrihisar)
Eskişehir Sivrihisar ilçesinde bulunan Hoşkadem Camisini XIII.yüzyılın sonlarında Anadolu Selçuklularının Hazinedar Başısı Necibiddin Mustafa, eşi Hoşkadem Hatun için yaptırmıştır.
Cami kare planlı olup üzeri on iki köşeli kasnağa oturan merkezi tuğla kubbe ile örtülmüştür. Kubbe içeriden mukarnaslarla bezenmiştir. Bu mukarnaslar aynı zamanda taşıyıcı bir görev üstlenmiştir. Duvarları taş ve tuğladan yapılmıştır. Burada bir sıra kesme taş, iki sıra tuğla kullanılmıştır.
Caminin içerisindeki yuvarlak niş şeklindeki mihrabı da mukarnaslıdır. Camiye bitişik olan taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli tek şerefeli minare oldukça kalın bir görünümde olup bu minare Anadolu’da yapılmış ilk Selçuklu minare örneklerindendir.
Kurşunlu Cami (Sivrihisar)
Eskişehir Sivrihisar ilçesinde bulunan Kurşunlu Camisini Hoca Osman oğlu Hoca İbrahim 1343 yılında küçük ölçüde bir mescit olarak yaptırmıştır. Şeyh Baba Yusuf l492’de bu mescidi büyütmüştür.
Cami kare planlı olup önünde dört yuvarlak sütunun taşıdığı üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Bu bölümlerin üzeri küçük kubbelerle örtülüdür. Caminin duvarları bir sıra kesme taş, iki sıra tuğla ile örülmüştür. Giriş kapısı sivri kemerlidir ve burada ahşap çift kapı bulunmaktadır. Girişin üzerine caminin banisi ile yapım tarihini gösteren üç dizelik bir kitabe yerleştirilmiştir. İbadet mekanın üzeri de kurşun kaplı bir kubbe ile örtülmüştür.
Caminin yuvarlak niş şeklindeki, mukarnaslı mihrabı sütunlarla çevrelenmiştir. Bu sütunlar zikzak şekillerde olup benzerlerinden ayrılmaktadır. Caminin yanında taş kaide şeklinde yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.
Kılıç Mescit Camisi (Sivrihisar)
Eskişehir Sivrihisar ilçesinde bulunan Kılıç Mescidini Oğuzların Kılıç boyu yaptırmıştır. Kitabesi günümüze gelememiş, arşiv kayıtlarında da bununla ilgili bir belgeye rastlanmamıştır.
Günümüze harap bir halde geldiğinden mimari yapısı hakkında da bir bilgi edinilememiştir. Yalnızca Ord.Prof. Dr. A.Süheyl Ünver l972 yılında yaptığı incelemede mescidin içerisinin bezeli olduğundan söz etmiştir. Minberi Sivrihisar Ulu Camisine götürülmüştür.
Mülk Köyü Mescidi (Türbeli Mescit) (Sivrihisar)
Eskişehir Sivrihisar ilçesinde bulunan bu mescidi XII.yüzyılın ilk yarısında Sultan İzzeddin Keykavus’un Sancaktarı Aslanoğlu Doğan Bey yaptırmıştır.
Mesçit dikdörtgen planlı olup iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Mescidin önünde üzeri beşik tonozla örtülü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yerinden kare planlı sekizgen külahlı ayrı bir bölümden ibadet mekanına geçilmektedir. Buradaki altı kollu yıldızlar ve geometrik geçmelerin oluşturduğu bir firiz buradaki girişi çepeçevre kuşatmaktadır. Selçuklu camilerinde bu tür bir geçişe rastlanılmamıştır. Bu bakımdan mescidin bu tür girişi oldukça ilginçtir.
İbadet mekanın üzeri düz örtü sistemindedir. Mihrap mukarnaslı, oymalı ve kabartma motiflidir.
Hamam Karahisar Camisi (Sivrihisar)
Eskişehir Sivrihisar Hamam Karahisar Köyü’nde bulunan camiyi XII.yüzyılın ortalarında Emir Seyfettin Kızıl yaptırmıştır.
Cami kare planlı olup üzeri kubbe ile örtülmüştür. Önünde son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yeri ile ibadet mekanını kubbeler ile tonozlar birlikte örtmektedir. Bu yapı şekli Selçuklu yapıları için oldukça ilginç bir örtü sistemidir. Kubbelerin dışında kalan bölümler beşik tonozlarla örtülüdür. Kubbeler ile beşik tonozlar ibadet mekanını ortasında bütünleşmiş ve ortada tuğlalardan değişik bir motif meydana gelmiştir. Halk arasındaki bir inanışı göre tepedeki bu motif kem gözlere karşı bir nazarlık anlamını gütmektedir.
Caminin mihrabı yuvarlak bir niş şeklindedir. Cami içerisinde sanat tarihi yönünden bir bezemeye rastlanmamaktadır.
Seyit Battal Gazi Cami ve Külliyesi (Seyitgazi)
Eskişehir, Seyitgazi ilçesinde, Üçler Tepesi’nde bulunan Seyit Battal Gazi Külliyesi bir avlu içerisinde cami, türbe, medrese, imaret ve hankahtan meydana gelmiştir.
Yapı topluluğunun camisi kitabesinden öğrenildiğine göre; Kılıç Arslan oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında XIII.yüzyılın başında yapılmıştır. Sultan II. Bayezid zamanında da l511’de onarılmıştır.
Caminin önündeki son cemaat yeri sivri kemerlerle birbirine bağlanmış yedi sütunun taşıdığı bir çatı ile örtülmüştür. Son cemaat yerinden üç kubbeli ve üç bölümlü uzun bir giriş koridoruna onun ardından da kare planlı ve kubbeli ibadet yerine girilmektedir. İbadet yerini örten kubbe on altı köşeli bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Kasnağın ilginç bir yapı şekli bulunmaktadır; kare kasnağın köşeleri kırılarak sekizgene oradan da on iki köşeli kasnağa geçilmektedir.
Mihrap sivri kemerli bir niş şeklindedir. Minber beyaz mermerden olup üzerinde bezeme elemanlarına rastlanmamaktadır. Minare kare kaideli olup üzerine tuğladan yuvarlak gövdeli tek şerefelidir.
Külliyenin ortasında dikdörtgen planlı medrese bulunmaktadır. Medrese alışılagelenin dışında biraz çarpık olup üzeri kubbe, yanları da tonoz örtülüdür. Bunun çevresindeki imaret ve hankah ile Bektaşi dergahı özelliklerini taşımaktadır. Ayrıca türbedar odası ile Seyit Battal Gazi ile Ahmet ve Mehmet Beylerin türbeleri de burada bulunmaktadır.
Külliyenin tümünde yapı malzemesi olarak taş, mermer, tuğla ve Bizans yapılarından toplanmış devşirme malzemeler kullanılmıştır.
Bardakçı Köyü Camisi (Seyitgazi)
Eskişehir Seyitgazi ilçesi Bardakçı Köyü’nde bulunan caminin kitabesinde banisinin ismi bulunmamaktadır. Buradaki kitabeden l336 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır.
Dikdörtgen planlı caminin üst örtüsünü dokuz ağaç sütun taşımaktadır. İbadet mekanını üzeri içten tavan, dıştan da toprak damla örtülmüştür. Bu yapı sonraki yıllarda yıktırılmış ve yerine mimari yönden hiçbir özelliği olmayan bugünkü cami yapılmış
Eskişehir Medreseleri
Kurşunlu Medresesi (Merkez)
Eskişehir’de Kurşunlu Camisi’nin doğusunda bulunan medrese, misafirhane ve yemekhane ile birlikte art arda iki ayrı mekandan meydana gelmiştir. Bunlardan birinin medreseden çok zaviye olması kuvvetle muhtemeldir.
Külliyenin güneydoğu köşesinde “L” şeklinde yerleştirilmiş olan zaviye, araziden ötürü camiye göre daha yüksek konumdadır. Batı yönündeki girişi merdivenlidir. Revakların üzeri meyilli ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Revakların arkasında dershane olduğu sanılan pandantifli bir kubbe ile örtülü ve revaka da geniş bir kemerle açılan bir mekan bulunmaktadır. Burası doğu, güney ve batı duvarlarında birer pencere ile aydınlatılmıştır. Revaktaki hücreler 2.15x2.65 m. ölçüsünde olup üzerleri beşik tonozlarla örtülmüştür. Hücrelerin her birisinde ocak, dolap ve güneye bakanlarında birer pencere bulunmaktadır. Bu yapı günümüzde kullanılmamaktadır.
Seyit Battal Gazi Medresesi (Seyitgazi)
Eskişehir Seyitgazi ilçesinde bulunan Battal Seyit Gazi Külliyesi’nin ortasında dikdörtgen planlı medrese bulunmaktadır. Medrese alışılagelenin dışında biraz çarpık olup üzeri kubbe, yanları da tonoz örtülüdür. Bunun çevresindeki imaret ve hankâh ile Bektaşi dergahı özelliklerini taşımaktadır. Ayrıca türbedar odası ile Seyit Battal Gazi ile Ahmet ve Mehmet Beylerin türbeleri de burada bulunmaktadır.
Külliyenin tümünde yapı malzemesi olarak taş, mermer, tuğla ve Bizans yapılarından toplanmış devşirme malzemeler kullanılmıştır.
Eskişehir Kervansarayları
Kurşunlu Kervansarayı (Merkez)
Eskişehir, Yukarı Mahalle’nin Odun Pazarı kesiminde Kurşunlu yapı topluluğunun bir bölümünü kervansaray oluşturmaktadır. Kurşunlu yapı topluluğunu, XVI.yüzyılın ilkyarısında Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mustafa Paşa yaptırmıştır.
Yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan iki yapının kervansaray olduğu iddia edilmiştir. Bazı araştırmacılar bunların kervansaray, bazıları dergah veya imaret olabileceği kanısındadırlar. Kesme ve moloz taş ile tuğladan meydana gelen kervansaraylar günümüze oldukça harap bir durumda gelmişlerdir. Bu yapılar dikdörtgen planlı ve beşik tonozludurlar.
Seyit Battal Gazi Kervansarayı (Seyitgazi )
Eskişehir Seyitgazi ilçesinde bulunan bu kervansaray XVI. yüzyılda yaptırılmıştır. Kervansarayın kitabesi bulunmadığı gibi arşiv belgelerinde de onunla ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu kervansaraydan söz etmiştir.
Kervansaray dikdörtgen planlı bir yapı olup moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Kalıntılarından ortada dikdörtgen revaklı bir avlu, bunun çevresinde de hücreler olduğu anlaşılmaktadır. Kervansaray günümüze yıkık durumda gelebilmiştir.
Eskişehir Türbe ve Kümbetleri
Şeyh Edebali Türbesi (Merkez) Eskişehir’de Şeyh Edebali’nin Türbesi Yukarı Mahalle Mezarlığındadır. Ancak Şeyh Edebali’nin Türbesi Bilecik’de bulunmaktadır. Buradaki türbe gerçekte bir makamdır. Bu türbenin XIII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.Türbe XIX.yüzyılda onarılmıştır. Seyit Battal Gazi Türbesi (Seyitgazi) Eskişehir, Seyitgazi ilçesinde bulunan Seyit battal Gazi Külliyesinin bir bölümünü oluşturan Seyit Battal Gazi Türbesi, Selçuklu Sultanı I.Alaaddin Keykubat’ın annesi Ümmühan Hatun tarafından 1207-1208 yıllarında yaptırılmıştır. Türbe kesme taştan, iki katlıdır. Kesme taştan kareye yakın planlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbe içerisinde Seyit Battal Gazi’nin mezarı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Seyit Battal Gazi’nin Anadolu’da bir çok yerde makamı vardır. Eyvan Türbe (Seyitgazi) Eskişehir Seyitgazi ilçesinde bulunan Eyvan Türbe XIII.yüzyılın ortalarında yapılan eyvan tipi türbelerin en eski örneklerinden birisidir. Türbenin kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber Alaeddin Keykubat’ın annesi için yaptırıldığı söylenmektedir. Türbe kesme taştan yapılmış olup, altında mumyalık bölümü bulunmaktadır. Mumyalığın yanındaki merdivenlerle üst kata çıkılmaktadır. Sonraki yıllarda türbenin önüne bir dergah ile revaklı bir avlu eklenmiştir. Üryan Baba Türbesi (Seyitgazi) Eskişehir Seyitgazi’ye 6 km. uzaklıkta bulunan Üryan Baba Türbesi’nin kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır. Büyük olasılıkla Selçuklu dönemi Ahi dervişlerinden birisine aittir. Türbe kare planlı olup üzeri kubbe ile örtülmüştür. Yapımında moloz taş ve yer yer de tuğla kullanılmıştır. Şücaeddin Veli Baba Horasani İlyas Türbesi (Seyitgazi) Eskişehir Seyitgazi ilçesinde, Aslanbeyli Köyü’nde bulunan Şücaeddin Veli Baba Horasani İlyas Türbesi günümüze harap bir durumda gelmiştir. XVI.yüzyılda moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Kare mekanlı türbenin üzeri kubbe ile örtülmüştür. Himmet Dede Türbesi (Seyitgazi)
Eskişehir,
Seyitgazi Kümbet Köyü’nde bulunan bu türbenin kime ait olduğu
bilinmemektedir. Selçuklu kümbetleri şeklinde yapılan türbenin 1229’da
yapıldığı bilinmektedir. Ancak Himmet Dede’nin de kim olduğu
bilinmemektedir. Büyük olasılıkla Selçuklu dönemi ahilerinden birisidir.
Türbe moloz taş ve tuğladan yapılmış olup yuvarlak gövdelidir. Üzerini sekizgen konik bir külah örtmektedir. Cephesinde herhangi bir bezemeye rastlanmamıştır. Alemşah Kümbeti (Sivrihisar) Eskişehir Sivrihisar ilçesinde Ulu Caminin karşısında bulunan Alemşah Türbesini Melik Şah, kardeşi Sultan Şah için 1327-1328 yılında yaptırmıştır. Türbe iki katlı kare planlı bir yapı olup, kesme taştan yapılmıştır. Yapımında yer yer tuğlalara da yer verilmiştir. Türbenin alt katında mumyalık bölümü bulunmaktadır. Mumyalığın kapı süslemelerinde Selçukluların çok sık kullandığı motiflere rastlanmaktadır. Bu bölüm 13 mermer kesme bloktan yapılmış olup, her bölüm beş ayrı motifle bezenmiştir. Burada balık, geçme yıldızlar, geometrik geçmeler , örgü ve çengel motifleri görülmektedir. Dıştan yuvarlak gövdeli türbenin üzeri içten kubbe, dıştan da piramidal bir külah ile örtülüdür. Hoca Yunus Kümbeti (Sivrihisar) Eskişehir Sivrihisar ilçesinde Ankara kara yolu üzerinde bulunan kümbeti Hoca Yunus Paşa XIV.yüzyılın başlarında yaptırmıştır. Türbe kare planlı moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Türbenin üstünü yüksek kasnaklı tuğladan bir kubbe örtmektedir. Bezemesiz olan türbe çok harap bir durumdadır. Yunus Emre Türbesi (Mihalıççık)
Eskişehir
Mihalıççık İlçesinde Yunus Emre Köyü’nde (Sarıköy) Türk Halk
Edebiyatının Ozanı Yunus Emre’nin (l240-1320) türbesi bulunmaktadır.
Ancak Anadolu’da Karaman, Aksaray, Sıvas, Ünye, Erzurum, Bursa, Kula,
Kütahya, Sandıklı ve Isparta’da Yunus Emre’ye ait makam ve türbeler
bulunmaktadır. Bunlardan hangisinin gerçekten Yunus Emre’ye ait olduğu
çeşitli iddialara rağmen kesinlik kazanamamıştır.
Mihalıççık’ı Yunanlıların işgali sırasında bu türbe yıkılmış ve 6 Mayıs l949’da açılarak ozanın bozulmamış cesedi mezarın 50 m. uzağında yeni yapılan türbesine konulmuştur. Türbenin taşları Hacı Bektaş-ı Veli’nin Türbesinden ve çevresinden getirilen taşlarla yapılmıştır. Türbe sekiz sütunun taşıdığı üzeri kubbe ile örtülü, açık bir mezardır. Türbenin ortasında Yunus Emre’nin sandukası yerleştirilmiştir. Türbenin yanında bir de çeşme bulunmakta olup üzerinde “Haktan inen şerbeti iç, içtik elhamdülillah” yazılıdır.
Eskişehir Kaleleri
Seyitgazi Kalesi (Seyitgazi) Eskişehir Seyitgazi ilçesindeki Seyitgazi Kalesi, volkanik bir kaya kütlesi üzerinde bulunmaktadır. Kale Bizanslılar döneminde çevreyi kontrol altında tutmak için yapılmıştır. Kalenin bunduğu yerin stratejik konumda oluşundan ötürü de Selçuklular, ardından da Osmanlılar buraya önem ermişlerdir. Her iki dönemde de kale onarılmış ve bazı ilavelerle genişletilmiştir. Osmanlı döneminde kale önemini yitirmiş ve XV.yüzyıldan sonra da terkedilmiştir. Bundan sonra harap olmuş ve yıkılmıştır. Günümüze kalenin surlarına ait duvar kalıntıları dışında belirgin bir izi gelememiştir. Bizanslılar kalenin yapımında yakınındaki Antik Pessinus kentinin kalıntılarından yararlanmışlardır. Kesme taş ve antik çağ mermer blokları ile örülen kale duvarlarında yer yer antik mimari parçalara da rastlanmaktadır. Kalenin altı sur kapısı bulunuyordu.Günümüze ulaşan sur duvarlarından muntazam bir işçilikle yapıldıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca kalenin içerisinde sarnıçlar, depolar ve tahıl ambarlarının kalıntıları ve duvarları gelebilmiştir. Sivrihisar Kalesi (Sivrihisar) Eskişehir Sivrihisar ilçesinde Kral Yolu üzerinde bulunan ve bu yolu kontrol eden Sivrihisar Kalesi Bizanslılar tarafından yaptırılmıştır. Kral yolu nedeniyle bu kalenin Bizans dönemi öncesinde bulunup bulunmadığı konusunda yeterli bir bilgimiz bulunmamaktadır. Günümüze kalıntıları gelen kalenin yapımında Bizanslılar, Seyyitgazi Kalesinde olduğu gibi Antik Pessinus kentinin taşlarından yararlanmışlardır. Sivrihisar Kalesinin dışa açılan altı kapısı bulunuyordu. Sur duvarlarında kesme taş, mermer parçaları ve moloz taşlardan yararlanılmıştır. Selçuklular ve bir süre de kuruluş yıllarında Osmanlılar tarafından kullanılan kale terkedilmiştir.Günümüze sur duvar kalıntıları ile kale içerisindeki su sarnıçları, tahıl depoları ve yer altına yapılmış bazı mekanlar dışında pek fazla bir kalıntı gelememiştir. Doğanlı Kale (Seyitgazi)
Eskişehir
Seyitgazi ilçesinin Çukurca Köyü yakınında bulunan Doğanlı Kale,
Frigler döneminde yapılmış, Roma ve Bizans dönemlerinde de
kullanılmıştır. Bu kalenin üst kısmındaki kaya parçası “doğan”a
benzetildiğinden ötürü de Doğanlı Kale ismi ile tanınmıştır.
Vadiye hakim olan bu kale yedi kattan oluşmuş, Roma ve Bizans döneminde buraya yer altı geçitleri ile mezarlar eklenmiştir. Bu nedenle de bu kale aynı zamanda bir kaya mezarı olarak da kullanılmıştır. Kale içerisinde katları birbirinden ayıran merdivenler ve kayaların oyulması ile meydana getirilen odalar bulunmaktadır. Frig Kaleleri (Sivrihisar)
Eskişehir Sivrihisar’dan Yazılıkaya’ya ulaşan tepelerde bir takım Frik kalelerinin kalıntıları bulunmaktadır.
Frig soylularının, yöneticilerinin ve askerlerin yaşadığı bu kalelerden pek az kalıntı günümüze gelebilmiştir. Bunların başlıcaları Deveboynu Kalesi, Pişmiş Kale, Gökgöz Kalesi ve Akpara Kalesi’dir. Bu kalelerde sarnıçlar, depolar ve ev kalıntılarına rastlanmıştır. Aynı zamanda da bazıları mezar olarak kullanılmıştır. | |||
Eskişehir Sivil Mimari Örnekleri
Eskişehir’de,
Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan işgalinden sonra, işgalden çekilirken
şehri yakmışlar bu nedenle de pek çok sivil mimari örneği ortadan
kalkmıştır. Bunun yanı sıra Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi
1950’li yıllardan sonra yeni yapılanma süreci içerisinde Eskişehir’in
eski Türk evleri de yerlerini anlamsız beton yığınlarına bırakmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın o yıllarda eski eserleri korumakla yükümlü
yasalar olmadığından evlerin kamulaştırılması ve sit alanı ilan
edilmeyişinden ötürü de yıkım hız kazanmıştır. Bununla beraber
Eskişehir’de özellikle Odunpazarı semtinde eski Türk evlerinden örnekler
eski mahalle ve sokaklarda günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bu evlerden
günümüze gelen Cumhuriyet dönemi milletvekillerinden İbrahim
Yeşilefendi’nin XIX.yüzyılda yapılmış olan evidir. Bunun yanı sıra
Cumhuriyetin ilk yıllarında, I.Ulusal Mimarlık Döneminde yapılmış olan
eski askerlik şubesi (Cumhuriyet Tarihi Müzesi), Mal Hatun İlkokulu,
Eskişehir Hükümet Konağı, Eskişehir Gar Binası gibi yapılar da sivil
mimari örnekleri arasındadır.
Eskişehir Odunpazarı’ndaki Türk sivil mimari örneklerini yansıtan evler çoğunlukla karkas ve ahşap yapılar olup, bunlar dar ve çıkmaz sokaklar üzerinde birbirlerine bitişik olarak yapılmışlardır. Dışarıya taşkın olan cumbaları, geniş kırma saçaklarıyla kendilerine özgü bir konumdadırlar. Yöredeki evlerin bazıları bahçe içerisindedir. Bunlardan bahçeler önde, konutlar ise daha geride bulunmaktadır.
Eskişehir’deki
sivil mimari örneklerinden olan evler genellikle 1-3 katlı olarak
yapılmışlar, alt katta mutfak, depo, yemek odası gibi hizmet
servislerine yer verilmiştir. Üst katlar ev halkının yaşamını sürdürdüğü
bölümlerdir. Bunlarda dışa çıkıntılı olanlar da ön cephelerdeki
pencerelerin yanı sıra iki tarafa da pencere yerleştirilmiş ve böylece
yöreye özgün daha büyük ve daha önemli olan köşe odaları
oluşturulmuştur. Evlerin üst katları daha çok yatak odası olarak
düzenlenmiş, bunların bazılarına gusülhaneler de eklenmiştir. Oturma
odalarının çevresi sedirler, dolaplar yerleştirilmiştir. Bu evlerde
ahşap işçilik de ağırlık kazanmıştır. Özellikle evlerin geniş saçakları,
kapıları, pencereleri, konsolları, tavanları ve dolapların da ağaç
işçiliği özenle uygulanmıştır. Ayrıca ahşap tavanlar ve dolap kapakları
kalem işleri ile de bezenmiştir.
Eskişehir Odunpazarı’ndaki zengin evlerinde harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden yapılan örnekler de bulunmaktadır. Bu evlerin yapımında moloz taş, ahşap, kerpiç, blok taş kullanılmış, genellikle çatılar oluklu kiremitlerle kaplanmıştır. |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)